Paspas
Sorgu meleklerinin yazıcısı
Beynim uzun uzadıya yorgun cümlelerle dolu Kimsesizliğimden dem durmaya başladığımda Sabah oluyor Yine de başka dillerde hayal kurup Kendi dilimde delirmek isterdim Misket isimli bir kedimiz vardı Gözleri misket gibi olduğundan Ve akşamları daha da duygulandığından Paspas dilemiştim o ve tüm kediler için Geçen akşam soğuk merdivenin köşesinde büzülmüş görünce İçim nasıl ezilmişti Mermerle birlikte O gece tüm düzene bir daha düzensiz sövmüştüm Her şeyi yanımda olmayışının kızgınlığında yoğurup Öyle ikiye katlamak istiyordum Artık geçmişti Yakarışlarım yerini bulmuş Yüküm o yönden hafiflemiş Başka bir yanımı ağırlaştırmıştı Pencerelerde mırıldanma sesi arayışımın içine Huzursuz çığlıklar yerleşti Rüyalarımda bile korkuyorum Kapı kolunun üzerine renkli boncuklar asıyorum Renkli olunca her şey düzelir zannediyorum Batıl inançlarım var benim böyle Nisan ağlamalarım da geçti Babamın cebinde tanıştığım ilk günahla birlikte Bir şekerin bedeli bir çocuk için günah olmamalıydı Kendimi hapsetmek istediğim çekmecelerin anahtarı yoktu Kırgındım kemiklerime kadar Üstelik bilmiyorlardı, inanmıyorlardı Ihlamur kokan sokakların arasında dolaşırken Çıkmaz sokakta bir portakal ağacı gibiydim Biraz zaman geçince büyüdüm Gidebilirim zannettim Portakal ağacına astım her bir dileğimi Kabuklarında gizlensin istedim Kışın sobada yakacaktım hepsini Ev portakal ve benim hayallerim kokacaktı Islanmasından iyiydi yanması Aynada yüzümü incelediğim zamanlarda Kendimi iki kez anlamadığım Ve hiç anlaşılamayacağım için de Farklı hissetmenin tatmini gizleniyor gülümsememde Yükseliyorum, boş oturan yıldızların göğsüne Zaman daha ileri gitmeye yetmiyor Yine de insanların projeleri var, yerli, yersiz Doğallığın üzerinden bin yıl geçti Bir avuç çimenle yaşamak hayalleri yerleşiyor dilimize Açık bir pencere yok, nefes yok, kapılar otomatik kartlı Hayatı kısıtlayan ne varsa normalleştirildi Herkesin gelecek ile ilgili maddi düşleri var Ama gelecekte bir gelecek yok Maneviyat sıfırın altında eksilerde Eskiden olsa kopabilirdim Gökyüzünde buluşabileceğim bir senaryom bile yok Upuzun bir merdiven isterdim yalnızca Yürüyebildiğim kadar yükseklere Yüksek topuklarla Hayalim bitmeyen bir çocukluktu kırlarda Bir sabah topun peşinden koşarken Araba ezdi İçim bu sefer daha büyük ezildi Adımızı yan yana yana yana yazdığım bulutlar vardı Çoktan buhar oldu Şimdi son kez Bilinmeze uğurladığım anılarımı paspasın altında gizliyorum Bu bir elvedadır masallara Ben gidince bakarsın Bir Haziran İki Bin On Altı 17 30 Nevin Akbulut |