Bir AldanıştıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İçimde cızırdayan bir şeyler var.
Yokluk bahçesinden her geçtiğinde, geceye biriken tüm susuşların
Yazın ortalarındaki o yağmurla birlikte öpmüştüm seni Solumda ağlayışını saklamıştım ağrılarıma Issız sokaklarda akşam güneşi batarken o koyda Kısacık saçlarının gölgesiydi boynumu büken, büzülen, eksilen Şeyler vardı aramızda. Gelmeyen sabahların hastalıklı haykırışıydı gecenin çığırtkanlığı Kurtulamadığımız. İnadına her defasında denediğimiz, acemi çocuk heyecanlarıyla Bir susuşta bitiremediğimiz o yokluğa, bir sunuşta bitirebilmekti tek soluklu hikâyeyi Daha kaç gidiş sığdıracaktık Yolların artık kırgınlıklarla dolduğu dikenli yollardan geçiyorduk Hayata dair her söylem kendimizi kanatıyordu, bir aranıştı ellerimizdeki dokunmaya beş kala Yollarından, yoksunluklarından, kalabalığından, ıstıraplarından bir yere geçilmiyordu Geçilmeyen sen değildi, yorgunluğun, zamansızlığın, bu manasızlığın içinde Neyin anlamıydı yük ettiğimiz Beni her defasında özenle kırarken, kendine kıymandı Parçalansın ve bir nihayete ersin istemiştim aramızdaki kırılan her şey Oysa gecenin bir körü tüm o sulardan kaçıp, karanlığı yarıp, izi bile olmayan Bir şeyin peşine düşüp, gelmiştim, kayıp sokaklardan. Bir aldanıştı Gözlerindeki çukur kadar uzak, karanlık ve yabancı Akreplerin kemirdiği içinden bana bir şey kalmamıştı Su sesi, cehennemi hatırlatıyordu, biz olmayan çağın hatıralarına sığınıyorduk Kirli taşların üstünde, iğrenç kokulu caddelerde, sahipsiz böcekler gibi sabahlıyorduk. Birbirimizin şah damarından bir kuytu yaratıp, her defasında oraya, beslenmeye Seslenmeye, sessizliğe, barınmaya gidiyorduk Evrendeki tüm umutları sökmüşlerdi göğsümden, kuşlar kırılmıştı O mavi masal atları uzak bir heyecanla gitmişti bu susuzluğun içinde tozu dumana katıp Çölün sıcağından beterdi, omzundaki yangınlar Serinlemek için yanlış sulara yüzmüş, yanlış kelimeleri susmuş Benim olmayan başka savaşları kazanmıştım Kendi aşkımı gömmüş, başka aşkların çukuruna saplanmıştım Günlerden, gemilerden, evin sessizliğinden, yolların soğuğundan özenle kaçıyordum Bir yerde duracak, burulacak ve vurulacaktı bu onsuz tat Kaçak kelimelerin, yüreğime göçtüğü bir sızılı bir dünyadaydım Dahası yoktu, kayıp, soluk ve aldanıştı. Gidişine yıkıldı tüm köprüler, sessizliğine sustu kelimeler Unuttum bunca zamanı, olmayan ve olan tüm anları birbirine karıştırdım Beklemek dediğiniz şey unutulan, eski bir sandığın dibindeki küflü bir mecaz Telaşı bitmedi hayatın ama ben yoruldum, oyun bana göre bitti Uzayan yalnızlıkların gölgesinde, hiç değmeyecek şeylere dokundun Uzaklaştıkça sevindin, dokundukça küçüldün, kaçtıkça kurtulurum zannettin İşte bir kuru söz gibi kaldı adın, ıslatamadık, boş verdik Ne korna sesleri ilgilendiriyor beni artık, ne makine sesleri Uzak bir sessizlik yapıştı kulaklarıma, tüm rahatsızlıklara inatla Bırakmadı uğultular kulaklarımı. Dilimizde hep övündüğümüz Aşkın tadına paslı bir zincir bulaştı, tasalı Böylece onun da hakkından geldik, sonra bir daha hiçbir şeyden gidemedik Bundan böyle ne an kollarım artık yaşamak için, ne gitmek için bir yol ararım Sadece bahanelere sığınır, fırsat veririm akreplere, böceklere Birbirine benzerken daha da uzayan günlere, boğmasına Hatta o suyun buz sesine, soğuğuna bile alışırım yeraltında. Nevin Akbulut Bir Haziran İki Bin Yirmi Üç 14:00 |