Tırtar / Geyik
“emirber dedin dee!
ben de bizim bölük komutanı Kadir Üsteğmenin emir-eriydim senin hesap, o “gulakları çinileyesic ” de bobayiğit, civan gibi bişiyidin yalınız bizçileyin haralda; köylü fakir bi adamın o(ğ)luydun yanında gardaşını file okuduyodun “dünya kurulalı böyle” ya ga(y)ri “eyiler köyüye, gözeller çi(r)kine düşer” hesabı bizikinnerin şeerden evlenince başları göğe erdi(ği) gibi o da getmiş de; taa şe(hi)rden evlenmiş bok yeycek ya g(y)ari bi garısı varıdın kine görsen, çılpı bacaklı mülcemin , çüşdümün, başına vurup geberdecek, naletin teki adam nöbette filen ise, bi bakmışsın garısı basgın veri(r) ğibi sanki çıka-ğelidi, gecede gündüzde senin bi(r) garı başınına ne bok işin varda onca asgerin arasında de(ğil) mi kime deyon boba! bi de kendi bokunu yemez görsen bi(r)! bu saşları tiftik gibi nemne şekil boksarıya boyatmış, saşları bildiğin sarı, gaşları gara ğara, dudakları fişne rengi bide yüzü-ğözü envay-ı çeşit rengarenk, göğü-gök, moru-mor, alı-al, mavısı-mavı ne sayarsan, ona keza bu gardaşını okutmaya ğetirdiğinde garı hemen çocuğu hamamlığa dıkmış ver Allah ver sürtmüş, kirli deye oyusa anası yumuş yollamış olmalı öyle değil mi yumuş oğlanı, çıkarmış bakmış gene gara yengatdan bi da, su dök sabınna meğerise teni esmerimiş o(ğ)lanın gün yanığı deği(l), gön yanığı sürte-sürte, cicik etini çıkarmış.. onu deycen, huzur dirlik vermedi ki tabi hepimiz öyleyizdir, bencileyin dirlikleri bozulmasın deye ağasına bişiy deyememiş, içine atmışdır zavallı demek-kiyne içine ata, ata, n’olcak; ince hasdalığa gardı, adam, etdi edemedi, memleketine godu ğeldi gardaşını emme bizim komutanın içine ilimedi, habar sorar, arar dururdu.. memleketini o eğitim alanında filenikene, mekdibler gelince yüzbaşı hemen gonturol ederdi, üsteğmenin mekdibini bize de sıkı sıkı tembih ederdi, çocukdan acı bi habar file geliviri alışdıra alışdıra söyleyelim deye goya gardaşının öldüğünü valla neyesini bilmen emme onbeş de bi memleketine getdi-ğeldi o sene yollarda geşdi adamın ömrü son tefi valla bi(r) de godu-ğetdi bunu, o mülcem günah-ı obal boynuna, bobasının evine mi ğetdi yoğusa bi dosdu file mi varıdı, orasını bilemecen ulen o dalyan gibi adam, marakından eridi getdi bu işde "nalet halkası" dedikleri.. Allahdan gorkmacan valla elime vercekler o garıyı boğazını sıkıp gebertceğin biriydi, tas-tamam valla-billa.. yazık, adam geli(r) de esgeriye de ederdi gayfaltısını, tellendiri cığarasını, “-bu meredi ben geçen seneye gadar işmediydim” … “-hinci de …. aman çocuklar siz işmen bu illeti,” deye nas(ih)at verirdi de! onu deycem anan "leyley-i gadir gecesi"nde doğursa da adın gadir deği(l), gaderin gader olacak ves-selam ……………..” gece geç yarıda misafirler, evlerine giderler üçer-beşer "hoşça galın" derken eller ceplere girer bu harçlıklar genelde "çok güçcük hediye"ler hep birlikte yapılırdı nişanlar düğünler. askere hep birlikte gönderilirdi gençler. "-Göpleğin A(h)mat’da acayıp bi hal konu ne olursa olsun neyder eder esgerlikten yarenniği bek sever. biri Gonya’mı dedi “farz-ı m(uh)al ” “-nasıl akıl yetirir, nerden aklında dutar”, "-bizim bi Seydişe(h)rin Ortakaraviran’dan Adem Ombaşı varıdı." deyip annatmaya başlar kazara daş mı çıkdıysa mercimeğaşından, Ağrının Tutak Kazasından bi Kasım Ahiz valla bi(r) dutam boyu, bi(r) sıkımlık canı var sanısın sabi sübyan, ufak-tefek çelimsiz sonrattan bi anladık ki, ağalar, otuz küsür yaşında, evlencek yaşdaymış oğlu-gızı herkesin yerine nöbet dutar, ele nöbet yazamayan çavışlar Kasım’a yazarlardı..biğün depesi atmış, Malatyalı çavışı elinden zor aldılarıdı "-bizim de Mersin’in Aslanköy’ünden adı dilimin ucunda, her zaman anarın baş gedikli bi garağol kumandanı varıdı golunda pırpır çekilecek yer galmamış bi deee…. yünsek okuldan atılmış Antelle nin Dağ Nahiyesinden Durmuş Çavış nerden bilir nassı aklında dutarsın, "beş guruş veri(r) gonuşsuru(r) on guruşa susduramazsın" Bolu’nun Gerede’sinden bi garağol aşcısı Manisa Köprübaşının Araplı Köyü’nden bi ombaşı varıdı Memet Demir Ombaşı Ümmet Çavış” tabi buğarada hekayeler hep kendi üstünden oldu-bitdi haksızlığa da “ta(ha)mili yoktur” zaten boyuna posuna bakmadan “-dutuvudum çavışın yakasından”.. ufak-tefek olmasına rağmen bir güzel hallederdi hemen o takike bir hınçla kalkar sandellesinden sol eli garşısında var saydığı çavuşun yakasını sımsıkı kavşırmış öteki eli sert bir şekilde sıkılmış vaziyette gözlerini kısmış.. şöyle sağa-sola olması aşağıdan yukarıya doğru, var gücüyle sol elin biraz yukarısında adamın tam çenesine “-len bilmem nesini neyttimin, ne isdeyon len … ha!” sanki taptaze kavga, kızgısı geçmemişçesine heyecanda “-valla bazı çavışlar da isdeyo”muş “-yoo valla bizim Uşaklı bi Mürşit çavış varıdı sizden eyi olmasın …” tabırın içinde bi dene ne zopa, ne küfür, Müftü oğluymuş, neye yarar, emme gelgelelim hani erat da şeyine dakmazdı o gene de bildiğinden şaşmazdı halal süt emmiş.. adam gibi adam evladı.. bizim erat milleti de şey gibidir derler ya hanı “oğşadın mı gakar” yalan deği valla ele avıca sığmaz kendini adam yerine gomayanın öğünde süt dökmüş kedi gibidir adam yerine goyanı da iplemez ayile terbiyesi işde, bölük başçavışı Ahmet de kimseye laf geçiremez, onu kimse daklamazdı emme Suat gedikli “-söylen len” dedimiy di esas duruşda türkü söylerlerdi saat kaç olusa olsun, eşek gadar adamlar olmaz olsun, len zorunan türkü söyleni(r) mi” elin o (ğ)lu sö(y)ledirdi neye …adam gedikli len bi başgedikli filen olsaymış len var.. esgerde baş ol da isdersen sovanbaşı ol böyle,.. aslanı kediye boğdurular mı boğdururlar.. ………. “-mercime(ği)n daşı, hoşafın yağı derkene Semerci de varısa eğerikene mencilisde oda Sengetli Kalaycıoğlu’nun bilmen nesiymiş bilmen ne olmuş da, Heybelilerin falan da neydivimiş Çallıoğlunun falan da ne deyivermiş sanki Senirkent bizim köyün bir mahallesi herhalde; herkes biliyor sanırdı, Senirkentli herkesi” “-Semerci konuşmaya başladıysa; Aşşamelleliler dedikleyin, “dinlen gari bizim İricikği ” paran yoğusa kefil ol, işin yoğusa akıl ver” hesabı işin yoğusa dinle bizi(m)kinneri valla iki sahat a(ğı)zlarına bakıdıllar insanı “-in dibinden ineğ-.mından haberdar ederler herkeşi” hele hele bir içki alemi olmaya görsün, ne yapıp edip mevzu askerliğe gelir herkesin bir efsanesi olduğunu görürsün başlangıçta gayet basit bir hikayedir tekrarlana-tekrarlana, artık efsaneleşmiştir.. işin aslı herkes kimbilir kaçıncı kez dinlemektedirler amma herkes birbirini idare eder fukara, olup olacağı bir defa çıkmıştır köyden o güne kadar bir sürü efsane dinlemiştir koskoca iki yıl askerlik yapıp ta, mahrum kalmışsa bir efsaneden biraz ondan, biraz bundan, biraz da şundan duyduklarından etinden suyundan derkene.. eh kendisi de biraz eklemiştir anlata anlata kendisi de inanmıştır artık onun da anlatacağı geyik muhabbeti efsafında bir “askerlik yarenliği” vardır aslında herkes diğerinin palavra attığının farkındadır körler-sağırlar, birbirini ağırlar n(ih)ayetinde bozacının şahidi, şıracıdır ben onunkini oyarsam, o da benimkini oymaya kalkar “-hı!” de neme lazım, doğruyu dokuz köyden kovarlar gevşeği eğriyi yay diye elde dutarlar.. de ki; adın “doğrucu davıt” Amada(ğanın) attıklarının alayı yalan ağabeydik-gubidik sen de çok akıllısın ya bunu alana çıkardın bi başına deği(l) de mencilisde aşdın azını, yumduk gözünü bir biriciğini ciciğini çıkardım de ki bi kere deği(l) bin kere de haklısın ne karın olacak bi tefa Amadayı üzecen gaybedecen kendine düşman gazanacan en azılısından yetmez iki ğün sonura herkeş etifarından gaçar “beni de irezil-ürüsva eder” diye haksızlar mı “yay gibi eğriysen elde dutallar ok gibi doğruyu ıra(ğa) atalar” dürüslük erdem deği(l)dir ya bir de kazara Osman Çavış’ın ağzı açılmışsa, “-Yalavaş Şubesinden sülüsü alınca yakasından dutduğumu aldım vardım Aşcı Ali’ye saymadan bile verividim “hu para bitinceye ğadag herkeşe ne isdeyollarısa ver” dedim Allah ne verdiyse canımın çekdiğini isdedim çal gaşşığı, ye bobam ye” hele hele; Osman Çavış’ın Şevki Vural adında bir kahramanı vardır ki; Ordulu gariban mı, gariban ha! emme fakir-fıkara dostu Ayancığın Fındıklı köyünden biğün tesgereye geden bizden kıdemli birine cedid-ü ala yesyeni ceket ponturunu zoruna keydirdi valla len efe” “-gene böyle biğün çarşı izinindeyiz .mına ğoyan garibanın birine oğün aldığı yesyeni ayakkabısını verdi çıkarıvıdı aya(ğı)ndan” ………. “-gediklilere filen selam mermezdi gedikli de kim oluyo yau, yüzbaşıyı bile iplemezdi ufak-tefek de bişiyidi valla sen ne deyon boba gözünü budakdan sakınmazdı herifde mangal gibi yürek varıdı” basetdiği varsın er ossun “-valla dutuvudu başçavışın yakasından” tam da o sırada Necatinin Özcan, “bizim bi başçavış varıdı valla yamık yumuk yampiri yumpiri bişi(y) görsen Yakıb Emminin gırık ganlı ğibi” ondan sonura da ballandıra ballandıra onun nasıl yedi düvele meydan okuduğu, aldığı ürüşvetler hühhüüü çarpık arabaları üç kuruşa alıp kademede araba yenilemeleri ve …. bilmen kaça okutduğu ve nasıl köşeyi döndüğü ...............” sadece adam yerine konmayı ilke edinmiş Mehmet Ali “-ben Durmuş Ali’nin gardaşıyım, emret komutanım” demişte hani; tekmil verip, put ğibi beklemiş ne bileyin ne gadak esas duruşda başçavış neçeden sonura buna iki kamyon kumu dağıtdırmış sonura da; “-nereliydin sen bakayın” “-Yukarı Tırtarlıyın komutanım” “-istikamet Yukarı Tırtar marş! marş!” demiş ya, onu herkes bilir, konuşur Mehmet Ali’yi görünşe tekmil verir şemşiye yutmuş ğibi dim-dik durur” bizim Lort Amadın, Tokmacıklı bi arkadaşı varımış, genşlik alameti işde, arkadaşının yanına gezmeye getmiş üş-beş ğün sonura arkadaşı bunu şavışdırıyokan mevzu uzamış da uzamış, ordan burdan derkene bizim köye gadar gonuşmuşlar, hazır gelmişkene üç-beş ğünde bizim köyde durmuşlar bu arkadaşını savışdırıkana da muhabbet-muhabbet be sefer de Tokmacığa varmışlar baya epey bi iki göy arasında gelip-getdiklerinden benzeri durumlarda; göya talkın verirler -"Göple(ği)n amadınan Tokmacıklı arkadaşı ğibi etmen" derler DİPNOT kulakları çinileyesice: gurbette olan ya da o oan oradan çok uzakta olan birisi için hasret, sevgi ya da acıma- duygu yüklü anmak çılpı : çilpi, çırpı : ince dal, dalcık, otunu ateşlemek için kullanılan kolay tutuşan dallar, çlının son yıldaki dalcıkları, çöp-çöpel çılpı bacak : zayıf ince bacaklı mülcem: isteksiz, yılgın son tefi: en son zaman, şimdiden öncesi, bir olayın hemen öncesi farzımal /farz-ı muhal: olacağından değil de, diyelim ki, mesela yünsek : yüksek, tahmili :tahammülü kavşırmak: bir araya toplayarak tutmak kavşırmak : bir şeyin çevresini kucaklamak, birinin ellerinin birşeyin etrafından birbirine ulaşması, kavuşturmak daklamak : adam yerine koymak, önemsemek, hesaba katmak, kale almak, takmak iricik: ufak-tefek, her konuda ahkam kesen, lafazan biri olmalı sülüs: şubeden askerliğin başlayacağı yere kadar olan harcırah (zaruri yemek ve yol parası)karşılığı (sülüs: üçte birlik) tren ücreti) yamık-yumuk: iskeleti arızalı yampiri: aksak, topallık kademe: askeri tamirhane-bakım yeri okutmak: satmak, elden çıkarmak telkin |