Tırtar / Adaletvırt-vızırık “-aynı dediğin gibi bi de hani analar böyüdür hurmaynan elo(ğ)lu döğer yarmaynan derler ya o hesap bi garı-ğoca çok döğüşürlerimiş garı-ğoca bu döğüşür de sevişir de emme garının tarafı toplaşıvırır topal eşek sudan gelesiye adamı bi ğözel onarır bi anacık-bi bobacık olularımış gonşuları bi piri fani goca herif varımış adam gaçar bu herife sığınırımış etmen-getmen derse de adamı dinleyen olmazımış basarlarmış köteği yesede-yemesede adam hemi garının dilinden hemi garşı tarafın şerrinden bıkmış bakmış olca(ğı)-molca(ğı) yok “oldu-olacak, gırıldı nacak” demiş bunnarı ma(h)kemeye vermiş garıyı boşaycağmış emme ehtiyardan başka adamın başına geleni bilen-gören şahıtlıg etceg olan yok zati ondan başka gören-mören adam da yok ki olsa bile garı tarafının şerrinden her bi gonşu, şahitliği göze alamazmış eli mahkım, etiyarın gapıyı aşındırmış yalınız garı tarafının şerrinden de herkeş gibi eh(t)iyar da gorkarımış etiyar da yol bilmez-yordam bilmez gakar dutar birinin garısını file şahıt yazdırsa iş namıs davasına ğadar varı deye “pekey” demiş eveli öyleydi, gücü yeten yetene söz temsili iki ğişi döğüşüyo de(ğil) mi bakdıları kı girmişler birbirlerine eninde sonunda bu iş makemeye varı “-gaçın şahıt yazarlar” deye etrafdakınnar gaçıvırılarıdı sinlenerek bakarlarıdı hökümetden gorkarlarıdı “anan yaşı boban yaşı öte sözün beri başı ” gapısını takılatmış “-emmi” “-ey” “-durum” böyle böyle “seni şahit yazdırdım” “-len olum etmen getmen beni hökümetin gapısına eletmen ” bunu ğarı tarafı duyunşa barabar onnar da girmişler bi sidik yarışına nayeti onnar da bunu makemeye veriyollar geliyollar goca herifin gapıya durum “böyle böyle” deyollar “-senin bu gonşuynan sulf olamacaz davasından caydıramadık gari makemede hesaplaşcaz mezburen seni şahit yazdık” etiyar onnara da “-len olum etmen getmen beni hökümet gapısına eletmen ben şahitliği ne bilirin böğüne ğadar köyden dışarı adım attığım mı mar Allah sizin eyinliğinizi versin benim makeme gapısında ne işim var hinciye ğadar ne hakim garşısına çıkdım ne de kimseynen muk(u)atım var ne hakim garşısına çıkdım ne etliye, ne sütlüye garışdım ne sabına dokandım ne suya davşan boku ğibi ne kogdum-ne bulaşdım başıma bi iş geldiyse de Allah’a havale-ttim zati arın bokuna “hu” deyemedim gedin öte yannınıza hu yaşdan sonura iş çıkarman başıma beni şahit-mahit filen yazdırman” dediyse dee uzun lafın gısası ehtiyar iki tarafın da tek şahidi mübaşir içeri almış bunnarı hakim mi savcı mı işde neyise “-şahiit” bilmen kim… gapıdan girmiş.. hakim; “adın ne” “-olum münasip gonuş mübaşir denen adam beni çağırdı sen de hemi adımı deyon hemi soruyon” “-bey amca usulen söylüyorum yaşın kaç” “-otuza girdiğimi dediydi anam ıramatlık emme baya oldu” “-neyise , işimiz var sennen haralda” ………….. “-anlat bakalım amca” demiş bizim ehtiyara gari sorgu hakimi “-hankı birini anladayın efendim bunnarın işi vırt-vızırık ” demiş hakim “-vırt-vızırık ne len” adam “-yani zart-zort ” hakim bu defa daha da celallenmiş “-dıkkatlı gonuş burası makeme makemede vırt-vızırık zart-zort olmaz atarım seni içeri” deyinşe barabar ehtiyarın tepesinden aşşaa gaynar gazan devrilmiş zılgıdı yeyinşe seninkini sovuk terler basmış abıkat bunun gula(ğı)nı çekmiş “-len Allah eyinliğini versin sen ne bok yeyon” “höyle höyle” de, “-lafına efendim deye başla efendim deye bitir” “-neyye” “-makemede öyle denir” .. .. “-get len hurdan şikatcı değilin beni gollamasını isdeyen suşlu değilin neyye meremet dinleneyin birinin efendisiyse senin onun, bunun elin efendisini neye kendime efendi edeyin” seninki abıkatı yan tarafa elinin tersiynen yitiyo goya zolda sıfır yerine goyo emme bu sefte aşşadan alıyo “- müsaade ederseniz beni bi dinneyin biz köylüyüz, köylü gelmişiyiz, köylü gederiz, makemeyi, mukemeyi bilmeyiz, bizi köyün ekabiri çağırdımıydı heyvah derdik, mahçıp olu(r)duk çok şükür bu güne gadak heyet beni ünnetmiş değil Allah düşmanıma da gösdertmesin evel-evelden makeme mi varıdı yoğudu, ayrılık-gayrılık mı varıdı yoğudu .. biri aldı, öteki vardımıydı ölüp-ölesiye garı-goca olurlarıdı atsan-atılmaz satsan satılmaz gari bi nalet halkasıydı … gadire-ğudred bi şiy oldumuydu köylük yerde heyet toplanıviridi sulf ederdi .. kim suşlu, kim güşlü, ağayımış, beyimiş dinlemezler anlar dinler garar alırdı alınan garar deragap uygulanırdı köy mencilisinin gararına da tekmil bütün köylü uyardı neyye; …………çünkü köyün ileri ğelenneri; dinler, anlar ötesini-berisini, eciğini-cücüğünü hesaba gatar öyle garar verirdi kim suşlu, kim güşlü, verilen gararın akibetini kesdirirleridi … hinci makeme var sen bu işden nafaka temin ediyon ya bunnar, bu abıkatlar.. ötekinner olmadık yollara sokuyollar insannarı hak-hukuk dertleri yog insannar makelemelik olsun da para gazanalım deye paraynan adelet olur hak hukuk yerini bulur mu kanun ne deyo ayır dutup ayırıyon biliyon mu bunnarın evi garşı garşı çoluk-çocuk ne olacak bu adam birini alcak, bu teze birine varcak hiş mi gelmeycek bobasının evine köylük yerde neler olur neler bu iş gan davasına döner sen bizim köyden değilsin, bizim köyü bilmezsin nası garar vercen çoluk çocuk ona keza.. bana galısa hinci sen bunnarı barışdırmaya gakacan iki nasihat edecen gerisin-geri köye yollaycan yau makemelik iki gişi nassı olu(r) da buradan elele dutuşur geder geddiler gabil edelim birbirlerinin, olmadı; gayınnarı enişdelerinin yüzüne nassı bakarlar ikiğün sonura gene benim başımın etini yeycekler, “seni şahıt yazdırdık belli besbelli değil mi ayırıvıcan, köyde bunnar annaç annaca gelcekler mi sen işin o yannı bilmen ki sonura çoluk çocukları, evli mi, nişanlı mı, esgerde mi soval etmezsin akibetiynen ilgilenmezsin ki senin vazifen de değil hani, ganun ne yazıyo(r)sa o.. eee benim deycem o ki garı-ğoca arasında olu(r) böyle şeyler ben hoş görün, görmezden gelirin bana galısa hele hele garı-ğoca arasına kimse girmemeli sizin gibi gosgoca mamir olmuş efendiler bu dövletin hiş mi başga işi yok, vetandaş işsiz güşsüz, elsiz ayaksız, perli-perişan, aşlar-sefiller ekdiğini alamayo ileşber bu dövletin yedi düvelinen meselesi çok sanki onnarı halletdi mi hepsi tamam mı şindi iş bi(r) bunnarın meselesine mi galdı ben sizin işnizi bilmen emme köylük yerde mıhtar hergeleye çoban dutar bekçi ğibi an başında bekleyip de kimin malı-maşatı kimin ekilisindeye deği kim kimin anını kakmışına bakar heyetine danışır ehlivukufa bakar söz temsili emme mıhtar hergeleye, çoban dutcak yerde gakar da koruma bekciliği yaparsa olmaz! dövletin davalarının hakkından da gadı-gaymakam gakamaz öyleyse, köydeki bekci işine vetandaşın döğüşüne-çekişine hökümet garışmamalı bu bi(r)! ikincisi de, okullar da abidik-gubidik yerine gocanın mazifesi ne garının, çocu(ğu)n mazifesi ne ıçcık da onu belletmeli yani onca sene, çocukların gafasını ömrü hayatında hiş bi işine yaramaycak abidik-gubidiğine şişirmemeli garı höyle höyle olacak adam höyle höyle dövlet cebretmemeli, mekdapda cebirden başga şeyler de ö(ğ)redilmeli deycem dövletin işi gişiynen deği dövletlerinen, cömatınan deği(l) mi siz ona bakın, onunan ilgilenin böyle “incir gıliği doldurmaycak şeyler” devleti aliyeyi meşgil etmemeli siz bunnarı bizim heyete havaledin, bakın bi, görün nası(l) halletdiğimizi evel-Allah hallederiz, biz bu işi köyde köy odasında ossun-bitsin gene i(n)sannar kanun-makeme dedikçene kelp olayın bu işler eyiye varmaz siz yerinizden gakıp da, kimsenin evine damına varmaz çoluğu mu var çocuğumu var, bilmez anlamazsınız ganun böyle deyo, bi cızık tamaaamm var mı gerisi böğüne ğadar kaş garı-ğoca ayırdın adını sanını akibetini bilimin evini yolunu çoluk-çocu(ğu)nu ne hale getirdini dama dıkdığın adamın, eciricini, ehliyalının başına gelenneri aşlar mı-sefiller mi marağ etdin mi bilemezsin, ömrün yetmez ki isannar yola düşüp de mahkeme kapısına vardıkdan keyri valla da bu işlerin sonu eyi olmaz, billa da eyi olmaz söz temsili siz akan çayın öğünü böğeyonuz küreğinen toprak atıyonuz .. sonura? hinci bunnar bi isdida vermiş galem de almış gabil etmiş, hinci bu gadın, bobasının evinden çıkmış evi, gocasının evi, gardaşları ne bok yemeye, arka çıkar da gızışdırılar arayeri bi kerre gadın dediğin akıllı olacak adam nize etdiyse neye etdi deye başını iki elinin arasına alıp düşnecek titizlendiyse ona ğöre davranacak çoluk-çocuğunun, gonu-gonşunun yanında takgasını eğmeycek varısa da bi bokdan durum dört duvarın arasında tenini buracak garı olalak adamı hoş görecek, hoş dutacak erkek de; çoluk-çocunun anası olan helaline sahip çıkacak, saygın dutacak asalet budur işde, bunu mekdapda hocalar öğretseydi, analar gızlarını belletseydi huzurunuza böyle deyyuslar dini gırıklar gelir miydi helbet her gün eyi olmaz, netekim de olmayo.. gece olmasa gündüz olmaz, gece gündüz bile değişiyo bakıyosun ülüzger, bakıyosun gar-ya(ğ)mır gün geli ilazım olu bi damla ya(ğ)mır yağmaz bakarsın dallar çitirim gibi çiçek, emme yemişe durmaz bizim gafamız niyesini almaz, Allahın vereği der geçeriz.. dediğim gibi ben gonşuyu aldım annacıma “bak olum” dedim “ğarı ğısmı döğülmez emme eyi, emme kötü çocuklarıyın anası “döğme yağır edersin söğme sağır edersin” gonuşuyokan her şey eyi-ğözel beş dakka sonura bakmışsın bi yaygara, sanısın cingen düğünü unutmuş bizim öğüdü garıya gelinçe de……… boş ver gerisini bu garı ayrılmış bobasının evinden gari evi ora deği bura emme gel de annat “dediğim dedik, çaldığım düdük” inadım inat aççıcık bişiy odlumuydu, seğidiyoru gardaşlarına, şikat ediyoru herifinden “iki ğün sonura yüzüne bakcan emme eyi, emme kötü çoluk çocumun bobası, gocam döğer de sever de, ele ne gardaşlarım bile olsa onnar ne garışıyollar” demeyoru ki onnar da “sen, bizden çıkdın, anan da, boban da, gardaşların da o adam deyemerular gardaş! .. nerde galdı asalet, neydivisin adalet öyle değil mi ondan ötürü ben bu .mına godumun gapbesine de bu gapba analı deyyusa da “beni şahit filen yazdırman ben ne decen-ne gocan ben şahitlik filen edemen her ilafın başında “efendim” deyceğmişiyinin her ilafın sonunu “efendim deye getirceğmişiyin niye ki, suşlu değilin, güşlü değilin bi mafatım, çekincem yok ben abidik-gubidik bilemen” dedim emme yazdırmışlar dedim vallahi-billahi …… demedim mi? gırık dölleri zati bi iş hökümet gapısına vardıktan keyri kelp olayın dikiş dutmaz bunun sonu hayır etmez ğari boşancağsalar boşansınlar başkasının ne üstüne farz” deyinşe barabar bi alaf alıyo hakimi hakim bi heybetleniyoru ku… “-len nerden buldunuz bunu.. orasbıya işini örediyo “vırt-vızırık” deyo, “zart-zort” deyo gahpe deyo, deyyus deyo daha olmadı mı goyo len burası dingonun ahırı mı makeme yerine şahit garar veriyo böyle davanın da böyle makemenin de anasını-avradını …. .ikdirin gedin başımdan çıkın len dışarı çık sen de çık anasını avradını böyle makemenin de böyle işin de” deyo bunnarı gapı dışarı .ikdir ediyo boşanma hakimi” sonura çağırıyo mübaşiri şu etiyarı bara-ğidi getir bi seğidiyo mübaşir tabi sonura yüzünü gızardalak eli boş geri geliyo “-n’oldu len” “-kendisi gelsin” deyo !? “-len çatdık valla … amma adamcağız haklı töbossun” deyo.. “-hemi işini gücünü bırakıp durduk yer de masraf edip geliyo hemi bi de bize temenna ediyo eli öpülecek yer de diz çöküp el-etek öpüyo onun bu işde bi mafatı yok ki” varıyo etiyara “-bi densizlik etdim amca sevdim seni gel hele bi çayımı iç hemi de hakkını halal et, hemi de gadı-gaymakama, şu abıkatlara, davacılara, davalılara, çoluk-çocuğa, öğretmennere, bi da anladıvı dediklerini amma söğme emi! orda kel ediyon işi” “-len olum, gözel çocuk! gonuş dedin mi tamam da söğme dedin mi edemeyiz bu işi ulül emrin anacında gıçım terleyo valla” bobamızdan ö(y)le görmüşüyüz dövletin en güçcüğü böyüğümüz.. “-genşler hinci böyle vara-yoğa ileri-ğeri gonuşuyonuz da do(ğ)ruya-doru anan-boban da ossa bu işden zaral da görceğsen şahitliğini Allah uçun yapacan öyle ileri-ğeri olura-olmaza zart-zort gonuşmacan söylemesen de oluyosa söylemecen, sofrada elini mencilisde dilini dutacan “bişiy biliyosan gonuş demiş dinlesinler annasınlar bilmeyosan pusuş demiş seni adam yerine gosunnar” illa adam yerine gonacan” “-da! de(y)cen işin aslı birinin hökümet gapısına işi düşmeye ğörsün şahıtlık ossun, ne olur ossun hele hele candırma file ça(ğı)rısa evden bekci ünnerse, ana-avrat boku yedin demekdir os-sahat neye ça(ğı)rıldın bi suçun-muçun mu var hırlımın-hırsızmın hovardamın, orasbımın-fa(hi)şamın ne candırma ne de başga biri sorar hele bi de sümsüklemeye gakarlarsa boku yedin valla-billa maazallah celp-melp o tak(i)ka ya da sarı kıyat, o hepisinden sakat ayvayı yersin valla işin yoğusa öğüne gelene merem anlat zati kimse senin dediğine bakmazlar kı.. senin “-böyle-böyle suç işledim” demecey(eği)ni bilip batırlar kim bili “-ne entirika, ne dümen var” deye gözüyün içine-içine bakarlar vatan hayınıymışsın ğibi zati bi gişi “olmadık bişiynen suşlanısa bütün deliller alay(h)ına çıkar”• bırak eli-ğünü valla-billa ehliyalın bile ğanar annacına çıkar sen ne dersen de, onnar bildiğini okurlar i(n)sanın osduruğunu, yörüyüşünü sapıtdırılar “-ataş olmasa duman mı tüter, osdurmasaydın kokmazdı” derler zati “yere bakan-yürek yakan” demişler yere bakmasında, “gıçının yere yakın oluşu”nda “boyu gısa, sakalı köse” “uslunun usdurası içinde” … ohooo derler de derler.. “deli ğızı nikah orasbıyı kilit dutmaz” derler onun sümsük-sümsük yere bakdığında bi meymenetsizlik varıdı derler derler de derler gari elin ağzı kesen deği ki büzecen böyleken böyle hele valla-billa gazara bi garı-ğız gısmını ça(ğı)rdılarısa iş “namıs meselesi”ne ğadar varı sanısın ırz davası atla ğari pirinciyin daşını Çuncay’ı erkek sanıp da “esger gaça(ğı)” deye şubeye ça(ğı)rmadılar mı senin Deli Yakıp durumu anladıp merem anladıncaya ğadar iflağı kesildiydi kaş gişiler şahıtlığa ğetdi “-valla billa Çuncay bu Yakıbın ilk çocuğu” dedik Çuncay değil de Tunç-ay olduğunu öyle ö(ğ)rendik aman arkadaşlar Allah duşmanımı bile hökümet gapısına düşürmesin Allah dövletin memuruynan terbiye etmesin bi de aşlığınan aman-elaman Allah mafaza süm-maşa bir tahsıldar, bir candırma bir ağğa! DİPNOT bir anacık, bir babacık olmak: aile ortamında sürekli çok şiddetli kavga-niza beri baş : bu taraf, benden yana, yakın, butarftali ilk eletmek/iletmek: vardırmak vukuat: olay, hadise, vakıa arın boku: ar belası, hatır belası, namus meselesi, davranma mecburiyeti vırt-vızırık: önemsiz, olur olmaz şey, zart-zort: vara-yoğa konuşma, abes, baş ağrıtıcı boş söz meremet : merhamet, acıma, kollama sulh: barış / sulf etmekten kasıt alacaklı alacağını da almış ya da karşılıklı olarak fedakarlık edilmiş olurdu derakap: derhal, anında, o anda arayer: ortam, kişilerin arası, ilişki yağır: kabuk bağlamış, (yara ya da sürtünmeden ileri gelen) sertleşmiş, artık acı hissetmeyen deri üzerindeki deri, yağır: hayvan yarası kel (iş) : kötü, beklenmeyen kötü sonuç, becerisizlik Kel (kişi) : çirkin, kötü halli, hasta, saçsız, os-sahat / o saat : derhal, anında, saat bir saniye yazmadan merem : meram, maksat, gaye, istek • Cenap Şehabettin kanar: inanır ızr : namus |
Kalemin susmasın
.......................Selamlar