Orta Okul Anıları / Kopya
.
ama öğleyin, ama akşam eve kapağı attığımda ayakkabımı çıkarmaya imtina ederdim geceleri süzülüp bir köşede serili yer yatağıma soğuk-nemli yorganı üzerime çekerdim bağrımın altına tümsek olsun diye yastık alırdım uykum gelene kadar öylece ders çalışırdım ışığın düğmesi pamuk ipliğiyle kasılı bir ucundan çekerek söndürürdüm ışığı olur ya uyuyakalmışsam, ışığı açık unutup parmak kaldırmışımdır derste, elimi havada tutup rüyamda bile ders çalışmışımdır sağ elim üşüdüğünden uyanmışımdır. avludaki çeşmenin musluğunu açıp, yüzüme su çarpmışımdır, yorganı sırtıma çekip sabaha kadar haftalık ders proğramının o gününe çalışmışımdır işlenecek konular, ev ödevlerim Kuyucaklı Hasan’dan öğrenmiş, yazılı notlarımı Tokmacıklı Durmuş (Arıduru) abi “-ule ufaklık o(ğ)lum, senin ders çalışdığını filen görmedim matematikten dokuz almışsın essah mı len” dedi akşam erken yatıp, uykumu aldığımı sabah da çok erken kalkarak hazırlandığımı, bunun semerelerini uzun-uzun anlattım tabi aslında pek anlamadı anlattıklarımı kendisi kendince kurtarmak için durumu dudaklarını büzüp “-braou valla, bu yaşdan sonra, daha neler ö(ğ)rencez, bi yaşıma daha girdim yau madem öyle yarın felsefeden yazılı olcez, kalktığında beni de uyandır” dedi kendime görev edindim bunu, akşam eve geldiğimde Durmuş abiden teşekkür beklerken o oldukça hiddetliydi, dersi baştan-sona iki defa tekrarlamasına rağmen, sabah olmamış, sonrada uyuyakalmış, yazılıyı kaçırmış, “-önemli olan o dersi öğrenmiş olman, notu her zaman alırsın” deyince pişkin-pişkin naçar kafasını iki yana salladı bu sefer “-alışmadık gıçda don durmaz deye boşuna dememişler” dedi Yalvaç’ın yukarısında bir masa gibi düz, bir tepecik Hıdırlık tırmanmak gerek yukarıya bir tablo gibi çamlık Hıdırlıktan bakıldığında Akköprü yeşilliğini kiremit fabrikasının bacası gölgelemekte siyah bir “Taş Kiremit Fb” yazılı beyaz zeminde “-bu Fb ne demek” diye sorunca Hidayete Hidayet bildik bildik “-Fenerbahçe” demiş abilere kiremit fabrikasında 10-15 yaşlarında çocuklar güçlerinin çok üstünde çalışır iş üretirlerdi olur-olmaz türküler söyler şakalaşırlar 20-30 lira arasında haftalık alırlar ve bütün paralarını o gün cığaraya ve sinemaya verirlerdi tane ile sigara alır, gazoz içerlerdi pirlide kaybederlerdi bobalarından nasıl moturlu çaldıklarını böbürlene-böbürlene anlatırlardı matah bir iş yapmışlar gibi o civardaki öğrencilerin hepsinde kartpostal, pul bir de kibrit kutusu koleksiyonu elişi dersinde yaptıkları albümlerinde en çok fenerli futbolcuların resimleri olurdu beklemeli talebelerin, izmaritli kapı arkaları duvara, tavana çivi ile asılı pazar filesinde erzağı öylesine bir tarafa fırlatılmış olurdu kitapları duvarları Yıldız, Ses ya da Pazar Dergilerinin orta sayfalarıyla kaplı, göğüs uçları, apış araları siyah yıldızlı kimine göre (Feri Cansel bir başka)ydı kalan yerlere çakılmış paslı çiviler ütüsüz elbise askısı ve onlar, en çok kendisini beklemeye bırakan hocadan bahsederlerdi sonu küfürle biten, “nasıl kaldığı”nın, kahramanlık hikayesini efsaneleştirirlerdi sınıfını geçenlerin, uzun uzun nasıl kopya çektiklerini kimleri araya koyarak, sınıfı nasıl geçtiklerini anlata anlata bitiremezlerdi “-okulun son günleriydi kara suratlı garı “çocuklar geldi-ğeşdi benden kopya çekeniniz var mı” " deye sordu, kimde o cesaret vardı pısırık muzafer “-ben çekdim hocam” demez mi demez olaydı hocanım hayret içinde gözleri pertlek, pertlek faldaşı ğibi “-Allah Allah! kaç aldın peki” dedi ……… “-ben senin benden bırak altıyı, hiç beş aldığını hatırlamayorum ki, yıllar ğeldi-ğeşdi ikmale galmadan kurula uğramadan geşmedin ki sınıfını” pısırık harp gazanmış general ğibi “-olsuuun!” dedi boynunu eğdi “-bir ğünnük de ossa beylik, beyliğimiş” dedikleri ğibi muzaferin zaferi de bi gopyeliğimiş” kimileri; uzun uzun nasıl kopya çektiklerini ve yakalanmadığını, efsaneleştirirlerdi yakalananların, yalvarmalarını, hatta ağlamalarını kimilerinin, nasıl torpil yaptıklarını kimilerinin analarını-babalarını, öğretmenleri tanıyanları, öğretmenin evine nasıl yumurta, yoğurt yollandığını anlatırlardı sonunda sözü döndürüp-dolaştırıp, kendilerine getirir konuyu derin bir iç çekişten sonra “-gopye-mopye bilmen arkıdeş, hemi zengin çocuğu de(ği)liz, hemi de yeyicilere anafur vermeyi beceremeyoz kiyne iltimas yüzü görelim” diye hayıflanırlardı Körkülerden bir Mehmet Sakallı vardı bir de arkadaşı, soyadı Zartıllı herkesle ilgilenir, hal-hatır sorarlardı başka bir ikiliden biriydi Halloş ve çantası ufak-tefek, Fatih Sultan Mehmet Han Usta herkese göre de oldukça nahoş kimse akıl erdiremezdi bunca yıl “beklemeli” olmalarına hiç ayrılmamalarına hatta; yıllarca ne konuştuklarına birbirlerinin ağzına baka-baka bu arada efsaneleşmiş, öğretmen hikayeleri kendilerinin olmasa bile, başka hikayeleri anlatırdı birileri sinema ve cumartesi gecelerinde Kumdanlıdan, Gelendosttan talebeler hafta sonraları sinemaya gelirler misafir olurlar talebe evlerine sabaha kadar gırgır-şamata-eğlence ya öğretmenler, ya yeni sevdalar ya da fingirdek kızlar üstüne ev sahipleri eder edemez “-gürültü etmen, yatın gari” diye uyarırlar tabii işin ucunda elektirik parası var ya elektrik parası dahil kiralarlar ya da “-elektrik parası ortak” diye pazarlık yaparlar “o’nun on lambası, talebenin bir” anlamazlar ama biraz geç yatarsan rahatsız olurlar böyle cumartesilerden birinde, bizim evde uzaktan yakından on kadar bizim köylü talebe muhabbetler elbette öğretmenler üstüne bin şükürler ettik Yalvaç’taki öğretmenlere DİPNOT: çekinme, sakınma tümsek: yükseklik, tepecik essah: doğru, gerçek, hakikat ip düğümlenerek örülmüş pazar çantası anafor: rüşvet iltimas: kayırılma, arka çıkılma, kollanma şanslı öğrenci kiralık odalarından birinin penceresi |