Ömür Yongası
adım uzak kokularla avunuyor
ömür yongamı bir yağmur beklentisiyle çocukluk bahçelerine benzetiyorum... öğlen sıcağında kendine de yavan geç gitmeleri tiye alan sonu son kirli ikindisi hızlı bulutları dahi görmeden yaslı ömür yongamın yangını bir şarkıda geçsin istiyorum... hangi acı ateşlediyse bu fitili bilmiyorum... adımın ilk ve son adı avunmak olsun... sabah çiyiyle gelsin güzelliğin kaybolan bir sesi alıp terkisine buralarda yeri olmadığını anımsatsın bana o sesle yalnızlığın... sabah çiyiyle gülümseyelim ardımızda bıraktığımıza şehrin uykudayken saçlarını okşamış olalım ev ev oda oda tüm insanların halini hatırını sormuş olalım tanıdık tanımadık gideceksek de öyle gidelim... "şimdi akşam güneşine hayran bir ihtiyarlıkta sakallarını hergün kesmeye özenle bağlı konu komşu kimi varsa isim isim anımsıyor sadece yaşlılıktan sokaklarda daha ağır kömür kokulu en soğuk yılında ömrünün rengi mat kapıya kadar uğurladığı umudunu rüyalarında da takip etmekten bıkmıyor"... "ilkyaz ışığı çağla yaprağındaysa bir tek okul saatlerine yakışıklıydı bütün sırlarını paylaştığı o karartıya... uykusuz yolculukların sonundaki hayal kırıklığını ağustos gürültülerini karıncaların kuşların kanat seslerindeki müziği hayat memat meselesi gibi anlatmaktan geri durmadı... şimdi saçları dökük kolları yorgun kalbi hain deniz aşırı memleketleri merak etmiyor ayrılığa ihanet etti artık beklemiyor"... ha... bir de: 1.bari güz ürpermelerine yetişseydi haberin 2.ve sokakların boşaldığı vakitlerin namusudur yokluğun 3.öyleyse karanlık yoksullaştı 4.ölüm düzyazıya hapis 5.şiir keşfedilmemiş gibi sevmeye korkuluyuz 6.başkalarının adına da tekrarlıyoruz kendimizi 7.o zaman yaşamak zamanla tanrıyı aldatmaktır 8.ölmekse tek dürüst anımız 9.intihar cevap anahtarsız tek yanıtımızdır hayata... kağan işçen... |