BİLMİYORUM
BİLMİYORUM
Avuçlarımı açsam kum taneleri gibi neler kayar ellerimden, neler savrulur geçmişimden? Neleri tutabilirim henüz geç olmadan. Hani bi uzansa ya kollarım, uzasa adımlarım pergelden daha genişçe. Koşsam, durak nedir bilmeden uzayan yollarda. Kaybolsam, bilmediğim kentin labirenti andıran sokaklarında. Adres sormasam hiç. Saptığım yönleri sadece yıldızların ışığı bile yetse aydınlatmaya yahut ne çıkar; varsın karanlık olsun. içimdeki heyecan ve huzur iki yanımda iki küçük çocuk, iki koca arkadaş olsa, mırıldandıkları şarkılar set kursa korkuların önüne öyle ki; o duyguyu hiç yaşamamış gibi unutsam. Hani hep gitmekten bahsediyorum ya İşte arada bir geldikçe aklıma, mırıldanırım kendi kendime, gitsem diye görenler üşümekten sanırlar dudaklarımın titreyişini benim ellerim de soğuktur, kendim gibi, cümlelerim gibi dudaklarım mı titremeyecek deli miyim ki mırıldanayım. Cesaret diyorum sonra, biraz olsun, bir an olsun o gerek şimdi bana. Ya da koşar adım kaçışa, avaz yırtan haykırışa yetecek kadar bir delilik hali tut ki gittim, aklım da gelmeyecek mi yanımda, ya o lanetler... onları çıkarıp bir köşede yakmak, arındırmak belleği mümkün olabilecek mi Ah! şu akıl belası yok mu, Ne varsa geçmişle gelen, hep onun kancıklığından. ne Van Gogh’un gözü karalığı, ne de London’un isyankarlığı kadar... dünyayı unutturacak bir delilik mi, yoksa sadece gidecek kadar bir cesaret mi şimdi bana ne gerek? Bilmiyorum. HÜSEYİN GÖKMEN 11.07.2015 00:30 |