KİRLİ PENCERELER
Yaşlandıkça ayakta gidiyorum
Kimsenin verecek yeri yok Tahtadan bacaklarım var sanki Bacaklarımın çürüdüğünü hissediyorum Dizlerim çok acıyor Gözkapaklarım yorgun Arada bir kirpiklerim düşüyor yanaklarıma Aynada fark ediyorum Kimse dilek tut demiyor Düşen kirpiği sıyırıp atıyorum yanağımdan Ne de olsa bana ait değil artık Dilek tutmalı mıydım sence Sen olsaydın tut derdin biliyorum Tutunamayan kirpikten medet umardın Ya tutarsa diye. Hiç dilek tutmuyorum artık Hırkamın sağ yanı hep düşüyor Canımın sağ yanı üşüyorken Sol yanımın umurunda değil Yok sen örmedin Senin suçun değil Bir yanım diğer yanıma ihanet ediyor sadece O kadar. Hem senin ördüğün hırka kayar mı hiç omuzlarımdan Sen örseydin üşütmezdi hırkam. Sen bana hiç hırka örmedin ki Bedenimi görmeden Onların eskittiklerini uydurmaya çalıştın üstüme. Onların hiç ırzına geçilmedi ki Onların sevişmeleri birer kutsal ayin steril yataklarda Onların asaleti her daim yakalarında birer rozet. Oysa ırzıma geçildiği kadar güzeldim ben Kabullendiğim kadar gerçek Şimdi ağladığım kadar adiyim Anlattığım kadar ezik ve zavallı. Sen hep onlar gibi olmamı isterdin Sana layık bir evlat olmamı Sana hiç öğrettiler mi evlat nasıl layık olur? Çat çat çat! Asil olan ne varsa kırıyorum kalan aklımla Kırıp çöpe atıyorum Aklımın gücü sadece buna yetiyor Delirmemek için akıl verenlerden uzak duruyorum. İki nefes sigara arası bir sitemi İnce bir duman gibi savuruyorum boşluğa "Asaletiniz kim asil yaratıklar! Asaletinizi sikeyim!" Sana sevgililerimi yazıyorum Tanımaktan ödün kopuyordu hani İğreniyordun adlarından Onların aşklarına hiç benzemiyordu Bizimkisi iğreti asaletler gibiydi Virgüller iki sevgili arasındaki yakın mesafe Virgüller asılmış bedenleri andırıyor İdam edilmiş aşkları Virgüllerin boynunu kırıyorum Bütün sevgililerimi tek bir ada sığdırıyorum Virgülsüz sevilen tek bir gövdeye Şimdi bir defada tanıştırıyorum Bu iğrendiğin gövde "Sevgilim" Bana ne kadar da benziyor değil mi? Önceleri iğreti durduğunu sanıyordum Ama en güzel kostümüm bu sahte kahkaha Aslında kahkahanın ilmek ilmek dokunduğunu Çok az kişi biliyor Sen bile bilmiyorsun. Uyumadan önce güzel bir hayalin içine sığdırıyorum kendimi. Ne yaşıyorsam orada yaşıyorum Uyanışımla soğuk bir yaşamın üstüne çakılıyorum Beş yaşımdan kalan bir acı benim ki Öldürmedi, öldürmez Dünyanın en büyük acısı değil yani Yaşamaktan çok canıma okuyorum sadece Senin bundan haberin yok tabii. Kutsal kitaplara sığınanlar Kendinde bulamadığını birkaç satırda arıyor Birkaç satırla arındığını sanıyor Anlatılan efsanelerin yalnızlık masalları olduğunu Uzun zaman önce anlamıştım Masallar uyutmaz Ninniler sıcak bir kucağı hatırlatır yalnızca Ama sen anlatsaydın inanırdım Uyurdum, Düş bile görürdüm. Efsaneler kutsal kitaplarda da yazıyor Okudum, hem de kaç kez Tanrı da bu kadar yalnız mı? Bir gün kaybolma ümidiyle bir yılanın gövdesine sığındım Hazmedemeyince kustu bedenimi Zehrini yuttuğumla kaldım Yutamadığı lokmayı kusmak Midesiz yılanların asaleti mi Yalnız kaldıkça nefessiz kalmaya alışıyor insan Nefessiz ve bir türlü kusamadığı zehriyle baş başa Ne zaman sahilden geçsem Caddedeki pencerelere bakıyorum En güzel pencerelere hep denize bakıyor Pencere beğenmeliyim son çıkışıma Son bakışıma pencere Maviye bakan Sahi bizim niye hiç maviye açılan penceremiz olmadı Güneş de almıyordu evimiz Telaşlı, yorgun, çocuksuz sokaklara açılıyordu pencerelerimiz Gökyüzünü örten apartmanlara Sloganlarla dolu duvarlara Sanki bir griden ibaretti pencerenin ardı Bir de sloganlardan. Keşke maviye açılsaydı pencerelerimiz. Titizdin, lekeye tahammülün yoktu Öyle bir silerdin ki camları Buğusuna çöp adam çizmeye korkardım Senin pencerende benim parmaklarımın izi hiç olmadı. Ama bir kere saklambaç oynamıştık seninle Kapının ardındaki gölgeni görmüştüm Sen olduğunu bildiğim halde korkmuştum gölgenden Gölgelerden hep korkardım zaten Ama iyi ki sendin kapının ardına saklanan. Maviden ümidim azalıyor Şimdi adımlarımızın sonu Yağmalanmış evleri taşıyan bir sokağa çıkıyor Kapısı her daim açık, mahremiyetini yitirmiş evlere Verecek hiçbir şeyi kalmamış evlerden niye korkuyorsun? Pencereleri lekeli diye mi? Camı silme anne Perdeyi örtme Canı canımı çeken kapkara bir kartal Beni almak için pencereyi kırıp girecek Bırak kirli kalsın pencereler Bırak daha da kirlensin. Benim hala karnım acıkmadı Yanık ekmek kokusunu özledim sadece Üşüyorsun Çay demleyeyim mi İki de yumurta kırarım sana Tamam üç olsun Ya bir tanrı misafiri çıkıp gelirse değil mi Hiç misafir gelmeyecek aslında Zaten sen hep evhamlıydın Evhamların çocukken korku salıyordu içime Duyduğum hiçbir şeye inanmıyorum artık Söylediğin hiçbir şeye inanmıyorum Hiç sormuyorum Hiç duymuyorum Sen de hiçbir şeye inanma bugünden sonra Hiç sorma Hiç görme Hiç olsun ne varsa Bırak kirli kalsın pencereler Böylesi daha güzel. Uzun zamandır rüzgar esmiyor Hadi üfür Soluğunu çarp yüzüme Söz gözümü kırpmayacağım. Üfür Hadi. Hüseyin Gökmen |