Yıldızını indiryıldızını indir orada toplanmış kalabalığın üstüne öyle yükseklerden bakmasın burnu ölü burnu değin havada söylevin içinde gezinirken peçesini indirmeden aydınlık ekmek kırıntısına konan kuş olsan da görsen cami önündeki parkta konuşanları duysan ne girmiş günlük sohbetlere mutlu olmadıklarını fısıldıyorlar birbirlerine iyi olmadığını bu hal ve gidişin köprünün altından geçen suları gördüklerini ve anladıklarını intiharları sonra ergenekon’u balyozu yeni sözcükler girmiş dillerine eskimiş eprimiş de kullanımdan çıkmış bir saray ya da emr’i şahane gibi içimize içimize uzatılmış minarelerin uçları sayılı bir kaç kulun alnına vurulmuş mutlu yaşayın mührü yıldızına bakmaktan boynu kırıldı halkın o kara taş parçasında izledikleri görkem sırf dış kabuğundaki cilâ yaldızlı kâğıt çekti arzının yörüngesine savruldu küçük yıldızlar öykünemeden büyümeye sanki ozon tabakası delindi kavruldu insan bir masa ayıramadı kalabalık bir diğer yarısı ayrı tanıtıldı bir kaptan yemek yiyen komşuların kapısına işaret konuldu fişlendi kadın erkek ayıplıkdan çıkarıldı saklılar merdiven altları boşaltıldı elleriyle koymuşca buldular silâhları sattıkları masal boşmuş anlaşıldı ucu yere değen yıldızın bir ucu diğer ucumuz bizim yıldızını indir günün meşakkatini gör bir gün halkın avucundan sağ günü parlak akıntıların yerine derin bir ahhh koy yakından görsün insanlar hangi makamda nasıl yaşanır 05. 04. 2015 / Nazik Gülünay |
Değerli kalemi yürekten Tebrik ederim.
En içten selam ve saygılarla.