YÜKSEK PROMİLLİ SATIRBAŞI
/...sana yazdığım bunca şiir için
kesilen tüm ağaçlardıran özür dilerim.../ Demir somya altına saklanan çocukluğumun korkak elleriyle çevirdim sayfalarını hatıra defterimin. Gülümsememe engel bir damla deniz tuzu gözyaşı titredi gözbebeğimin önünde. Sustum. Konuşsam ağlamaklı cümleler kuracaktım. Rüzgar salladı camları bir gece yarısı. Yarısı sabahtı saatin tam hatırlamıyorum. Rüzgar ıslığını çaldı şarkımızın. Felaketti. Cinayet gibi bir şeydi. Kiralık katildi bu ölü sessizliği. Kendimle konuşmayı öğretmeden gittiğin için mi affetmedim seni? Denedim. Yağmura da karşı durdum elbet. Acıklı müzikler de dinledim. Tampon yaptım iki elimle kalbimin sen kanayan yerlerine. Daha önce hiç kimsenin ölmediği hikayeler yazdım kendimce. Başka bedenler koydum yerine. İnandırdım kendimi bittiğine. Soğuk mermer zemin üzerine gerdanından kopup dökülen inci kolye taneleri gibi Çarşaf gibi serili dalgasız denize fırlatılan yassı bir taş gibi seke seke derinlere gömüldüğüne inandırdım kendimi. Yolu yoktu. Saklayamayacak kadar büyüktü acım Ve matem siyahı, uzamış sakallı, ışıklı tabelalı bir şehrin ucuz motel odası kirliliğinde kaçış denemeleri biriktirdim ceplerimde. Kekremsi umutlarla kestim bileklerimi yarısı su, diğer yarısı okuması bir ömür sürecek veda mektuplarıyla dolu küvetimde. Yokluğun hiç yalnız bırakmadı beni. Taştan örülmüş mezar yeri evimde Şiire durdum. Yüksek promilli satırlar yazdım. Tövbesiz günahlar işledim Aşkın rengi kırmızıydı bilinen tüm kutsal kitaplarda Sen dünyaya bir çift yeşil göz arkasından bakıyordun diye. Tuttum onu söyledim. Günahkarım affedin. Bu benim ilk şişeden içişim değil. Önceleri de şirk koştum aşka çünkü. Papatyalar bu yüzden üryan Ben soydum hepsini birer birer Ben girdim kanına Affedin Bu aklıma ilk taarruz uçuşun değil. Mayınlı tarlalarımda parçalara bölünen her kadın biraz da senin eserin. Ciddiyetini kaybeden bir kalemdim çünkü Kimin umurunda şimdi kimin gömlek cebini maviye boyadığım. Gökyüzünü boyamalıydım. Her sabah yeniden uyanıp edebiyat dergilerinin çok da edepli olamayan bir başlığında adıma rastlamalıydım. Adım sana adımlarken bile fazla utangaç. Çekingen. Mat bir eşya gibi kırılgan Ve yasak bir elma gibi Haddinden fazla haram. Varoş evler üzerinde bırakılan demir filizi yığını umuduyla okudum hatıra defterimin sen kalan yanını. Gülümsememe engel bir parça kuru kırılgan gül yaprağı dokundu hissizleşen parmak uçlarıma. Sustum. Konuşsam sonu ölümle biten bir şeyler yazacaktım. Konuşsam senin olacaktım. Sustum… Cihat KIRDAR |