oysa say desen bir çırpıda sayarım geçmiş otuz yılı ve yaşanacak otuz yılı seni bulmakla sevmek arasında geçen tüm hayatı
Ah!benim karanlık zindanlara düşen gölgem,yeni yetme çığlığım Yarıda kalan gülüşleri toplayan bir eskici gibi yarım kalan hayalleri topladım. kanınla kuruyan çöllerin susuzluğunu, ağlayamamanın çaresizliğini şimdi daha iyi anlıyorum. ağlayamamak senin adın.
göğsüme yatırıp ,yüzünü ellerimle sakladığım , ağzımdaki tütünün sıcaklığıyla ısındığım ve tüm faili düş cinayetlerinde sandalyesine tekmeyi ilk ben attığım yangın taze nefeslerini savururken gece çok omuzlu bir kutunun içinde ölümü ezberledim çamurlu yüzlerinde
Ah yüreğim!nasılda hızlı atardı dalında yavrusunu beslemek için duran aç bir serçe vurulmasaydı eğer içerde Bir anda değişti ruhumun hüküm sürdüğü hüznüm ve ben yüreğimin yarısında Gazzeye düşen top bir mermisi diğer yarısında Rojavada ölü bir bedenin eşek sirtinda yük niyetiyle taşınan cesetlerdim. ölendim öldüren.
anneler çığlıklarıyla ayazı keserken sıcacık nefesleriyle yazdıklarını aradım sahibini kokusundan tanıyan aç bir köpek gibi kaybettim kaybettim adını ki adın her anıldığında bende bir yangın dudaklarını Bastil’e benzetirdi bir adam hiç gocunmam, benimde benzerdi esmer tenim hiç büyümeyen çocuklara benzerdi yüzüm tüm kütüphane yangınlarına dahasi bana sorma.
parmaklarım saçlarının gölgesini tarıyor tarıyor parmaklarım gökyüzündeki ağlamayı unutan bulutları bulutlar diyorum asılı kalıyorlar altındaki fidanları kurutuyor güneşi kızdırıp küstürüyorlar
katilini hiç görmeyen kendi halinde bir cesetti. kanı toprağı öyle bir sulamıştı ki bir daha asla yağmura gerek kalmamıştı. adına dili dönmez, söylediklerimi de hiç anlamazdı yetim bir kızdı. Derdâydı...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Derdâ şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Derdâ şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Ezgilerden başlayalım ve ezgilerin bir gerilime çağıran sesinden ve buna rağmen kalemin, sanki ürkütmemeyi düşünerek şiire kendi sesiyle buyur etmesinden. Böyle olmayabilir tabiî, biz iyi düşünelim deyi tüm varsayımlar.. Yoksa neden ihtiyaç duyulsun ki, insan olduğumuzu, diğer varlıklardan farklı olduğumuzu kanıtlamak için mi.. Elbette ki inanmıyorum buna..
Soluk alıp vermek dışında yaptığımız her şey *bir umut adınadır.. Evet kabûl edelim, sarpa sarar bâzen, inanırım.. Yine de içimizde bir yerlerde güzelliklerin bir bir tanrılaşmak arzusu olduğunu bilmek huzur veriyor. Buna dâir uğraş verişlerimiz, izlemelerimiz.. Unutmamalarımız.
Sayfanızı ziyâret ettiğim tüm vakitler aklımda.. Bir Edwin hayranı değilim, olamam da.. Ancak, incelemekten uzak da değilim. Kâlbin, tüm bilim kurgulardan, gerilim ve korkulardan çok uzak bir tabiatı yoktur.. Şiiriniz, tüm korkuların lirizimden türemiş hâli..
İnsan hâli.. Duygular düşüncelerden ne kadar uzak ve ne kadar da yakın gibi duruyorlar. Yalnızca düşünmekten ibâret olabildiğimizi düşünsenize, hissetmeden, acımadan ve gülmeden, bahârı yalnızca görebilmekten ibâret olduğumuzu düşünsenize..
“âhh benim karanlık zındandanlara düşen gölgem..”
Dört demir duvar tahayyül eden bizleriz, yazan da hakîkaten bundan mı söz ediyordur.. Hayır. Öyle bir karanlığın resmi yok. İstesek de yok. O sâdece hissedebildiğimizdir..
**ölüm ezberlemek çamurlu yüzlerde..
Her şeyin bir renk ile çağrışım yaptığını söyleyenler var ki mâvi bundandır, umut deyi addedilir.. Bana göre değilse de yıldızladığım şiir parçacıkları kırmızı kokuyor.. Çamur oysa en çok siyahtır ve yüzler, pembe ve ezber, sert bir gri.. Oysa ölüm, en güzel renk.. Kırmızı. Ölümü kirleten ise diğerleri.. Siyah, pembe ve gri.. Ses ve yazılan.. Ölüm’ü anımsatıyorken yanına rûh’a can çekiştiren diğer solgun renkler ekleniyor. Ağırlığı bundandır diyorum. Bunun için masallar vazgeçilmez oluyor ve dikkat ettiniz mi, hiçbir masalda grinin hiçbir tonuna rastlanılmaz.. Cadının o garip takkesi hâriç..
Ve bunun her tonunu şiirlerinizde, sesinizde, seçtiğiniz ezgilerde görebilmek dediğim gibi biraz zor olsa da etkiliyor, fazlaca..
Anlıyorum. Söylediklerinizden ziyâde söylemek istediğinizi işitmemek mümkün değil. Diğer şiirlerinizi de dinliyorum bâzen ve şöyle bir kanı oluşuyor.. Daha çok sosyal bir ses. Bilmem, İbrahim’in öyküsünü dinlemek nasıl olurdu ya da Mûsa’nın ya da İlyas’ın isyânını ve insanlığı anımsatan o merhamet haklılığını haykıran tınıları.. İyi olurdu diye düşünüyorum..
Ve düşünmekten ibâret olmayıp da düşünmekten ırak olmadığını insanın, bilmek böyleli durumlarda bir kurtuluş. Kâlbimiz, korunaksız değil aslâ..
-yorumun düzenlenmesine gelince, sayfaya her gelişte önce sesi kapatıyorum âniden ürküp çâresiz gibi olmamak için.. Sonra önce okuyup, sesi biraz ortalara alıp ve öyle dinlemek.. Ses biraz geç açıldı bu sefer hem de tam ben yorum yaparken.. Âni bir onay ve olay budur..-
Teşekkürler, şiir için ezgiler için ve yorum için..
Esen kalın..
**Havin_** tarafından 11/9/2014 3:58:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kelimelere yüklediğin anlamları en doğru sen bilebilirsin ancak
"Büyümeyi unutan çocuklara (Derdâ’ya ...)" demişsin ki bunun bana çağrıştırdıklarını dile getirdim sonuçta o bir kitap belki ama içindekilerden hayatın her köşesinde çok rhat ulaşabileceğimiz nice Derda'lar var...
nice büyümeyi unutan ya da tam aksi çocukluğundan bi haber yetişkinler var
Bazı şiirler vardır, balyoz gibi iner suratınıza. Kendinizi toparlamaya çalışsanız da çabalarınız boşuna olur. Öyledir. ‘Derdâ’ da onlardan biridir. Sadece bir isim değildir. Anadolu’dur. Mezopotamya’dır. Ölümdür. Bu yüzden bu şiirden sonra koltuğumuzda rahat nefes alarak oturamayız. Artık keyfimiz, huzurumuz kaçmıştır. Son zamanlarda hiç bu kadar etkilenmediğimi söyleyebilirim bir şiirden. Bunu söylerken içim rahat. Duyguları sömürmeden hele seslenmek, yazmak kolay olmadığını da eklemem gerekecek. Sözcükler’in bile ‘derin’ bir anlam kazandığı an bu andır işte. Şiir yazılır, yazılır yazılmasına da derinlik unutulur çoğu zaman. Halk deyimiyle samimiyet eksik olur. Ve eğer okurken de kreşe’ndoyu hissediyorsanız duvara attığınız tekmeleriniz bile anlam kazanır.
Gerçekçidir.
Not: Dikkatinizi çekmiş midir bilemiyorum. Deniz Pınar, şiirleri iki defa yazılır. Parmakları ve ses’iyle. Hiçbir fon, müzik kullanmadan çıplak bir sesle okuyuşu bile zehir gibidir. Toktur. Nettir. Derindir. İsmet Özel’in sözüne mülhem olarak-Derinliktir Deniz Pınar’la varoluşun bağını kuran-.
geç kalmışım yada görmedim tebrikler