Kınalı YapıncakGeri veriyorum Ne aldımsa usulca koyuyorum yerine Toprağı ağaçları su damlalarını Aynadaki eskimiş yüzümü Görmesem inanmazdım kendimi böyle Bir şilebin ardınca el salladığımı, Uçurtmalara kuyruklar taktığımı görmüştüm Çocuk olduğumu V hattâ düşlerimi de Fakat böyle bir hal Akşam postasını getiriyor zaman Kapalı kutuların içine bırakılıyorum Resim gibiyim Ya da bir ışık hüzmesi gibi Tanışlarım akranlarım yok Alafranga plaklar dönüyor pikapda Her ezgisi ruhuma işliyor çalan şarkıların Sohbet ediyorum tütün tabakamla Yüz arşın yol var fotograf çerçevesiyle aramızda Aklımı kıvırıyorum Göç mü etmeli? Fakat mevsim sonu sayılmaz daha Eylül yandığında, Kasım yağdığında göçerdik biz Şimdi çilingirlerin anahtar uydurduğu Dar kapılardan geçiyorum Kendimi seçiyorum kendimden Ayıklanıyorum pirinç taneleri kadar Kaybolur mu insan içinde hiç? Lôş karaltılara alıştırıyorum gözlerimi Tadı damağımdaki kuytu köşesi Hayatım işte Heybemde kaç gün yetecek azık var Güneş ne renktir Saçlarım kulaklarımın üzerinden aşıp Alnıma dökülürken hangi parmakların arasından geçer Bilmiyorum Olduğum yere çömelip düşünüyorum Ansızın gelişini rüzgârın Avuçlarımda biriken çokluğu bir de Azdan eksikten büyümüş de küçülmüşten Yarınımı öğreniyorum Sarılıyorum varlığına Cephedeki askerin Mavzerine sarılması gibi Kutsalım oluyor sözcükleri Alışamıyorum gece ürpermelerine Üşüyorum diyor, Kıyamıyorum Dikiş makinesinin başında uyuya kalmış annem Odamın perdeleri kapalı Dedim ya Şaşırıyorum bu halime Bunca ıssızlığın ortasından Çoğalabilişime... |
dokunup dokunup geçti mazinin çukurlarına.