Tarihsiz
Avuçlarımda bir kaç paket asil acı
Yol çizgilerinden yürüyorum Uğurlamalar karşılamalar boşluklar Ayrı anlamlar geveliyorum Nasıl desem, Öyle işte Çalışıyorum Taaa putlara tapınılırken Yahut kapınmayı ile bilmezken İnsan hep o yerinden kırıldı O yeri incitildi söküldü fırlatıldı Ne sahip oldu ne ait Ne onun oldu ne onsuz Ne orda kaldı ne burda Şimdi bir kamyonda eşyalar Üzerlerinde annem babam ben kardeşim Şimdi bir gülümsemeli fotograf İçinde annem babam ben kardeşim Sonra bir kardeşim daha Başka başka anlar olmaklar Ve sonra ölüm Ve sonra artık babam Hiçbir anda, Yok Bu tarihsiz hiçliğe dokunuyorum şimdilerde Bu hiçliği hepleştirmeye Bazan yaşamaya Yaşatmaya da bazan Çalışıyorum... Not: babamın erken ve ani yitiminin sonrasına denk geldi bu yazı. Anlamı büyük benim için haliyle. Tokat ilinden Cide ilçesine tayin olmuştuk. Dönemin koşullarında ayrı ayrı gitmek yerine, eşyalarla birlikte yola revan olmuştuk. Gülümsediklerimizden, birlikte huzura dokunduklarımızdan biriydi bu anı. Neden bilmem, bu gün babamı bu anıya sarıp sarmaladım. Geçtiğimiz haftanın çarşambasında Onu sardığım kefeni belki biraz olsun unutabilmek için. Biliyor musunuz? Sahiden her şey boş ve anlamsız. Mana arıyoruz ya bir yerlerde, göğsümüze dokunmamız yetecek aslında. Ve sevdiklerimize nedenli nedensiz sarılmalarımız. Şu yazıyı okuyan kim bilir kaç kişi kaç başka kişiye dargın. O öyle dedi bu böyle söyledilere karışıp gidiyor hayatlarımız. Fakat değmiyor. Çünkü bir telefon sesi, sonrasında buruk buruk sesler, aceleyle yetişmeler, hiçbir şey yapamamanın çaresizliği ve kaçınılmaz sonun ağırlığı hepsini gövdeliyor, köklüyor, gölge bile bırakmıyor. Yazmak yine de iyi geliyor. İster göz yaşı dökebilsin, ister dökemesin insan bir biçimde akıtmak istiyor zehrini. Sanırım herkes er geç bu idrake erişiyor. Ve diyor ki hepsi her şey ne kadar da, boş... |