Papulya VIII’’ bu susuşlarınız ölüm uykusumu ? yok biz ölüyüz, bizi yalnız bırakın deseniz anlayacağım . anlayacağım neden sustuğunuzu , anlayacağım neden korktuğunuzu , anlayacağım neden ölü sessziliğine büründüğünüzü . onlarca yiğitleri bağrından çıkarmış bir toprağa hükmetmişiz asırlardır , asrılardır var olduğumuzu kantlamışız Lazona’da . yok edilmek için , yok oluşların sınırlarında dolaştırılmışızda , kimse bizi o uçurumdan aşağıya atamamış . böyle sessiz kalışın , böyle içine kapanık oluşun .. neden susarsın ? bak gözlerime ! bahtımın karası gibi olan, o kap kara gözlerime bak ! adı dahi konulmamış kaç savaşlar gördü bu gözler , bir çift karagözüm ben . bir çift bahtımın karası gözlerimle , akan binlerce masum insanlarının kanlarıyla , Lazona’nın taşlı ve dik yokuşlu yolları ziftleniyordu . bir kaç deccal fikirli kişiler yüzünden , Lazona’da, insanlığın anıtı yıkıldı .. her dilden konuşan , her dilde ağıtlar ve türküler söyleyen insanlığın mabetleri yok edildi . Lazona’da insanlık adına hiç bir şey bırakılmadı . . bak gözlerime ! bahtımın karası olan gözlerime bak ! daha adları bile konulmamış , kaç savaşlar yaşadı kadim toprağım Lazona .. ’’ Lazona .. ’’ serin bir gece , 1919 katliamlarının aynı anda yaşandığı , aynı acıların görüldüğü , tüm yurdun boğazını sıkıp işkence hanelere atıldığı kara bir günün , serin bir gecesiydi .. Lazona sessiz haykırışlar içindeydi , sesi kesilmişti , tarihi coğrafyası talan edilmiş , her şeyden soyutlaştırılmış , çırıl çıplak darağacına asılmış bir diyar şimdi Lazona . . Lazona , ne tarihiyle yok edilecek bir diyardı , ne diliyle yok edilecek bir halktı , ne de yaşanılan zulümlere susacak bir diyardı . asırlardır yaşanan zulümlere boyun eğmemiş bu diyar , şimdi dili kesilmiş , kolu kanadı budanmış , yüreğinin saklı bahçelerinde yaşıyan tüm halklar , yüreğinden sökülerek bilinmeyen diyarlara sürülüyordu şimdi . . Şimdi bizi anlatacak bir sürgün hayatı , evet bizi anlatacak Zifona , Laz halkını anlatacak kara gözleriyle . . alıp aklımızı , o suskun diyara götürecek . O diyarda biraz konaklayacağız , Oradan da kızgın kumlara , dağlar ülkesinin güneşinin hiç eksik olmadığı evrenin dahi aşık olduğu doğanın tüm tanrıçalarının yurdu Lazona , insanlığın ilk medineyet gördüğü kadim topraklara Kurdistan’a götürecek bizi Zifona . . Papulya kaleminin gücüne o kadar çok inanıyordu ki cümleleri tane tane seçiyordu masanın üzerinde duran kahvesini ağır ağır yudumlayarak daktilonun ’Z’ harfine basarak yazmaya başlıyordu . . ’’ Zifona’nın gözleri , aslında her şeyi anlatan bir çift kömür karası gözdü , bahtının karası gibi , ömrünün sonuna kadar da takip edecek , bir çift kara renkti gözlerinin mercekleri . gülüşleri, yaşamayı anlatır gibi . tebessümleri , hayatı tüm renkleriyle kabul edişti . Karadeniz karalara alışkın bir diyar değildi , kara günlere mahkum edildi o günün gecesinde . kara renklilerin gölgeleri ardında kalan yaşamlar ve hayatlar . . . işte bizi anlatan bir çift kara göz . . Serin bir geceydi Lazona’da . . Rüzgarın kasvetli esmeleri , bedenleri sarıyor , ardından derin bir titreme alıyordu tüm vücutları . Zifona genç bir delikanlıydı , yaşıtlarına göre yapılıydı . bu yüzden Lazona’nın ileri gelenleri Zifona’nın savaşçı olmasını istemişlerdi. . Zifona kabul etmesede , savaşın acımasızlığını gördükçe silahı eline almayı kabul etmek zorunda kalmıştı . . Zifona halkının önünde yürüyen bir savaşçıydı artık , arkasında yürüyen halkıydı . . Zifona’nın omuzunda tüfeği , belinde deriden yapılmış fişekliği , siyah elbiseliydi . saçları uzundu , dalgalı ve önden geriye doğru yatırmıştı Zifona . kadınlar, gençler, anneler, babalar, çocuklar ve kardeşler. . her renkten insanlar tespih taneleri gibiydi . peş peşe dizilmişlerdi , kiminin ayakları yalındı , kiminin ayağında sarılı çarıkları yırtıktı , kiminin ayakları yara bere içindeydi . . peş peşe dizilmiş tespih taneleri gibiydiler , patika yollarından geçiyorlardı . . Zifona genç bir delikanlıydı , gözlerinin altları uykusuzluktan torbalaşmış , yüzü hisli , dalgalı saçları dağınık haldeydi. . Papulya orta sıralardaydı , Zifona’nın sevdalı olduğu yar’dı . onun yorgun ve bitkin halde olduğuna dayanamıyordu , sonra etrafına baktığında bütün bir halkın bitkin olduğunu görünce , vicdanı sızlıyor derin bir üzüntülere kapılıyordu . bir şeyler yapılmalıydı , geriye dönülüp savaşılmalıydı , ’’biz geldikte kaçılar’’ denilmesinden hoşlanmıyordu Zifona . hele ki ’’korkak laz’lar’’ denilmesinde gözleri dönüyordu . ama elden hiç bir çare gelmiyordu , yürüyerek buralardan çıkmalıydılar . . sonra ordan geriye dönüp Lazona’da çarpışmak istiyordu . . Papulya’nın gözleri ürkekti , Karadeniz’i taşıyan o gözlerden artık baht karası akıyordu , gülüşlerinde ab-ı hayat akmıyordu acı ve hüzün akıyordu . sözleriyle dünyaları kucaklayan o sıcacık ince sesi, Lazona’da kesilmişti . ve maviye çalan gözlerinin feri solmuş haldeydi . . Lazona halkı asırlardır dosthane yaşadıkları kardeş ülkenin topraklarındaydılar , Mezopotamya ovasında gecenin serinliğinde , ard arda dizili tesbih taneleri , Mezopotamya ovasının kucaklayıcı bağrındalardı . gökyüzüne çivili kalmış dolunay , Zifona’nın yüzünü öpüyordu , yıldızlar yüreğine dolanıyordu . rüzgar serinliğiyle bu büyülü havayı bölüyordu . genç savaşçılar bir arkaya , bir öne atlarıyla koşturarak gruba kolaçan ediyordu . O sırada ; Ermeni bir nine duraksayarak diz üstü çöktü birden , Mezopotamya’nın toprağını öpüyordu , Gözlerinden damlayan yaşlar , Sel olup akıyordu . . hıçkırıklarını tutmak istesede tutamıyordu , ağlıyordu gecenin sessizliğinde hıçkırarak . ellerine aldığı avuç dolusu toprağı koklayarak yüzüne sürüyordu , gökyüzüne kaldırıyordu ağır başını , gözleri ağlamaklı ana , yürüyecek hali yoktu . . bütün halk diz üstü çökmüştü , tesbih taneleri bir bir diz üstü düşmüştü Mezopotamya toprağında , elleriyle bağrına vurarak analar ağlıyordular . Mezopotamya tüm yüreğiyle Lazona halkını kucaklıyordu , Karanlık gecelerini aydınlatıyordu dolunay , yıldızlar bir bir ayaklarına seriliyordu sanki . rüzgar kavurucu sıcaklığını kesmiş yorgun düşen yürekleri serinletiyordu . Zifona ellerinden tutarak kaldırmaya çalışsada Ermeni anayı kalkmıyordu , yorgunluk tüm bedenine yayılmıştı , yaşlı ve yorgundu . bu acıya daha fazla dayanamadı Ermeni ana gözlerini gökyüzüne dikip bedenini Mezopotamya toprağına teslim etmişti çoktan . . Gitmeliydiler peşlerinden gelen postallara yakalanmadan , ağlayarak , hıçkırıklar içinde , kardeş olarak bildikleri Mezopotamya’dan da uzaklara , sınırların içleri dahi artık yasaktı . tıpkı Kurdistanlılara yasak olduğu gibi , onları koruya bilecek tüm savaşçılar Lazona’da kalmıştılar , cesurca savaştılar , kahramanca toprağa düştüler . şimdi sürgün yolculuğuna düşenler, bir başına, yapa yalnız yürüyorlar yanlarında bir kaç savaşçı dışında , Dicle’nin kıyısından geçerek , sürgün topraklara . . ağacın , suyun, yaşamın olmadığı topraklara doğru . yalnız bir başına kalmış kafile, bir kaç aydın , yazar , sanatkarlarla beraber, yok oluşlara sürgün edilmiştiler . . Lazona artık öteleştirilip sesi kesilmişti , dili bir taşa bağlanarak yokuşlardan boşluğa atılmış , her hareketinde aniden tepelerine çökülmüş , her aşağılayıcı laf sokuşlarında Laz’lara sürekli kaz kafalı denilmiş , diyarı sömürülmüş , aydınları yok edilmiş , tüm önderleri idam edilmiş , hayattan, yaşamdan soyutlaştırılıp başı boş bırakılmış Kayıp Diyar Lazona’dır. . aynı zamanda, bir derenin kıyısına itilmiş halktır , Hemşin ve Lazca dilinde ağıtlar yakarlar Lazona gecelerinde , duyulmaz sesleri hiç bir zaman . Hemşinlinin Ermeni diline vurulmuştur tarihin tüm yükü , öteki olmuş , itilmiş, aşağılanmış, asılmış, kesilmiş, dalları budanmıştır. ’’ Papulya sürgün anlarından çıkıp , daktilonun tuşlarına basmayı durdurdu . Malta adasında bir sandelye ye kurulmuş kahvesini ağır ağır yudumluyordu , elinde kalemi , ve not defterine sürgün anılarını anlatan kağıtları okumaya başlıyordu bir bir . etrafında mavi gözlerini gezdiriyordu .. Renas Tutaste |
birkaç şiir, birkaç roman.