Vazoda gülvazoda gül sarılmış dikenine yitik sözcükleri içine öksürüyor salonda pencerenin tülleri arkasında güneş bütün sıcak ellerini uzatmış dünyaya okşuyor masaya dökülen gül yapraklarını gülün en ince damarlarını gülün benzi dışında pembe beyaz kırmızı yayıyor köklerindeki dağ havasını yaban dağ dokusu uzakta şimdi ırgatlar inip kalkıyor göğsünde umutla bakıyorlar bekledikleri yamaçtan görüyorlar; köylerin çirk yokuşlu evleri ince dereler iniyor aşağılara güneşlenerek kıvrım yollarda menekşeler süslüyor kuytu köşelerini mor pembe mavi sarı çiçekler çocuklar suya daldırıyor küçük ayaklarını tasayı bırak diyor annelere kuş gülüşler yeni çıkmaya başlayan kanatlarını gösteriyorlar yükselecek diyorlar bu kol bu kanat yüce dağdan yükseğe vazonun içindeki suyu birileri ister lâğıma boşaltır, ister döker göle gül eğlence olur ellerde yıprana yıprana çırpar döker üstünden umarsız günleri gül yine de ekleyemez yeşil bir yaprak daha solup giden demetine çok tez ölür vazoda güller yetişse de her mevsim suyu değişmeli diyor bir kadın vazoyu götürüyor sahi kapı ardında neler oluyor? 22. 08. 2014 / Glenay |