Yüzümü masaya yatırdım yüzün
...
soğuk bahçesinde çocukluk günlerinin hiçbir ses germiyor gecenin perdesini kaçış... buyrukların buğulu nefesiyle, eskimiş izlerin üzerinden rüzgarın eğdiği ağaçlar solgun bahçenin biricik süsü gürültüsüz ırmaklar ve onların tortulu hikayesi sadık kalınamaz zamana avuçiçi kadar denizi dağlara serpilirken gördüm büyümek için gidilmeyen dağlara zaman nasıl bir şeye benzer ki beklenmedikler odasında aklın ben bir yerde yere düştüm belki de çakıldım. anımsamıyorum. tel örgüde parmakları bir adamın, sigaradan sararmış sarı çiğdeme benzete dursun kederi Gülten Akın ben gördüm kaçarken, saklanırken, dövülürken titreyen ve o kır düşen tütün yaprağını hep dağlara sarıyordu şairler hep denizlere içinden asfalt yollar küskün kaldırımlar ve orada öylece duran bir ’o’ geçiriyordu kimileri sularca çalkanıyordu bir kol nehirlerden alıç düşmüş gömleklerle sökülmeler, kırışıklıklar, düğümler hırka alıyorlardı omuzlarına sonra pazarlar manastırlar ve çiçek ormanları bazen ben oydum. özlemek bağımlılıktır sevgilim yenilgi biriktirmek de dağlara söylensin için var ne varsa ya da bir kadının boynu için usulca sabahın en erkeninde yarıdan sonrası ışık yardan sonrası yarısı dünyanın yarım ... |