mercanda salınan karşı evrim
’
aklımdan çıkarsa, anımsamak istediğim sözcükler var buğulu bir göğe doğru eğildiğimde bir çift gül görsün için zemheri şafak, birden başlardı sayılmaya gün. gün gece. gece sünger, capcanlı durur inanmazsın kırsal bir uzaklıktır mavi siyah derinliklerde inersin girilen yerlerinden çıkılamayan diplere dövüldükçe safrani yalınlık epriyen o parlak nesne -güneşte kurutup bölüşmek için ısrarla güneşi çıkıyordu çatarken silahlarını güz mukavvadan üzengide bir ayağı işte, şimdinin ötesindeyiz tanrının ormanındaki sedir ağacını kesen kavminin ilk pişmanlığı içinde aradığımız serinlikler, derin gölgeli avlular ve ırmakları çırpınmaktan yorgun düşmüş çayırların uzağındayız sen ve ben aşınmış toprakların, denize bir adımlık eğerinde o ırmakların beslediği toprakları gördün mü kurak yerleri varlık kılıcıyla yarıp giderken etrafına hayat saçan ırmakları kuş seslerinin havayı gerdiği nerede duyulmuş çiçeklerin devrilmediği hangi ay güneşe küskünerek görünür durgunlaşan sazlıkta böylece tuzlu saçlarımla gömüldüm uzayan her geceyi yakasından sürüyüp beklenenlerin gelmeye üşendiği devrime . |