K ÖMÜR DEDİĞİN
Bir sabah ansızın kapı çarpıldı ürkek bakışların ardından.
Hafif meltem rüzgarı zelzenişte bulunurken tenime. Elleri kömür karası adamlar, Arıyordular karalar içine gizlenmiş aş’ını, Emsalsiz tebessümlerini vurunca duvarlara. Kocaman adamlardı onlar. Yürek yaralarını görmesin diye çocukları, Kazma kürek ile dikiş tuttular yüreklerine. Kömür iplikleri oldu. Bir sabah çıktılar evlerinden, Bir akşam evlerine dönmemek için. Ekmeklerine bulaşmasın diye haram paydası; Hiçbir zaman çıkarmadılar üstünden ateşten gömleği. Oysa K’ömür dediğin nedir ki; Bir avuç gözyaşı, Bir avuç yanmış kefensiz insan. Oysa güneş ağıt yakmaz mı sanırsınız? K’ömüre dökülen herbir gözyaşının, Ölüm çiceğini suladığını hiç mi duymadınız? Artık günler çok sıcak. Güneşe döküldü öksüz kalan bebeklerin göz yağmurları. Pişti günlerce feryatlar,afitapın en üst doruklarında. Güneşdelen dağlarda yeşerdi figan kokan mağrur çığlıklar. Ve ansızın öksüzlerin dudaklarından süzüldü emirler, Güneşe doğru bir ok misali. "Ey benim feryadımı gizleyen naçarım. Ey benim çaresiz afitabım. Dök gözlerimde gizlediğim kavurucu yaşlarımı. Beni öksüz bırakan insanlığın yüzüne tükür. Bugünler sıcak olsun ki, Unutulmasın babamın bir kömür gibi yanarken dilini kesen naralar." Ya da bi saniye. Feryadımı öldürürüm ben, Ama karşılığında babamı isterim. Susarım bir ömür, Kelamımı kırarım dilimde. Yeter ki bana babamı verin. Ellerindeki nasırlar daha geçmedi. Merhemi benim dudaklarım, Bana babamı geri verin, Elleri çok acır bensiz. Mahmut abinin eşi hamileydi. Yeni gelen bebeğin bereketini kutlayacakları öğlen arası... Bir sabah çıktılar evlerinden, Kimi domates getirecekti, Kimi yumurta,kimi biber. Menemen yapacaklardı besbelli. Ölümün altını açık mı bıraktınız abi, Neden koca bir ülke, Yanmış menemen kokuyor? |