Bozkır Dudakların
Bir akşamdı
Neşe ile ud çalıyordu gökyüzü Güneşten evlere kaçıyorduk biz Yaramızda ayaz vardı Üşüyorduk Sokaklarda ışık yoktu Bizi kimse sevmezdi Tanrı hariç Bizi ölüm bile sevmezdi pera Lehçesinde birer nefrettik. Kaçmayı iyi bilirdik Kafamızı kaldırsak Kolumuzundan tutacaktı gökyüzü Birgün Acımızı buldular avlusunda Rumi’nin Besleyip büyüttüler her vakit Alın yazımıza bir kader çizdiler pera Saçlarının kökünü sürgün ettiler ellerimden Bana bir çelme çaktılar Parmak uçlarım cehenneme düştü Ayakların ardına bakmadı hiç Bohçandan birkaç rüzgar dökülmüştü Güneşten evler vardı Biz varamadan sönmüştü Sana Aladdin’in elden ayaktan çekilmiş Hüzünlü bir tepesinde denk gelmiştim pera Kalbindeki süveydaya bir yanlızın gözyaşı düşmüştü Her bakışında yüreğime değiyordu kirli bir bıçak gibi O güzelim bozkır dudaklarının Kupkuru keskin tozlu türküsü Titreyen bestesinde kekeme bir yalvarış vardı "Yüreğini" diyordun Yüreğini yüreğime hançerlemek Benim için bir lütuftu. Lakin artık ayaklarımın altına aldım hançeri Süt çıktığından beri göğsümden. Öylece gözlerimden bir yağmur döküldü yüzyıllık Toprağına bir ağıt düşer gibi Anadolu’nun. Kime ne anlatsam bilemedim |