Sana Benzemek
Hissiz bir tranvaydayım
Biliyorum sana varmıyor Yirmi dört yıl önce başlayan bu yolculuk. Önümde sana benzeyen kadın var Kavak ağaçlarını izleyen gözlerinde duman gibi tütüyor idi Bahar sabahında kaybettiği gençliği Nasıl bir intikam alıyor ki kendinden İhmal etmiyordu sıyırmayı tırnağından eti Ruhunu hırçınca kırbaçlar gibi Bir selam ile kandırıp adını öğrenme kalpazanlığım da oldu daha demin Dudaklarında ay doğuyormuşçasına gururlu Ve şivesi anadolu toprağında kurumuş bir buğday demeti. Azra derken anladım Yağmur altı cinayet vakitlerinde Zoraki bir evlilikle ağır yaralamış hayalini kurduğu o cesur adamı Kimsesizler mezarlığına gömmüş akşamüstü serinliklerini Gül rengiyle batan güneşin çatıya vuran ışıltısını Fışkırmış birgün ayak namlusunda ölü çiçeklerin cesareti Ellerinde kırk iki yerinden bıçakladığı korkak kadınlığının kan izi Almış çocuğunu düşmüş gurbete Düşüp en tepesinden ana yadigarı memleketin. Bir nehir idi gözleri İnan ağlasa boğardı tüm şehri Mağrur bir suskunlukla ürpetti beni Yakasını düzeltiyorken usulca gömleğinin. Bilmem nedir bu kadında sana benzeyen yazgı pera. Nasıl bir rüzgarsın ki Güzelliğin tüm suretlerde esiyor En çok laleleri severmiş Ve hoşçakalacakmışım inerken öyle dedi azra Ağlamak geldi içimden İnip en şerefsiz duraklarda Ahh kirpiklerimin puslu gecesi Sen kadın ! Kavgamın mor menekşesi Anlamalıydım kuşların telaşından Bu yolculuğun sana varmayacağını Bir sabah yedi tramvayında sende kalacağını Yarısı hayatımın. |