Bir Şehir Çağırsa Koşar Gideriz/Üzerimize Bir Şey Almak Geçmez AklımızdanŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’’Yağmur çiseliyor ona eşlik eden
dünyanın en güzel kokusu..Akasya kokuları,hiç kimsenin,hiç kimseyi avutamadığı bir dünyanın üstüne berrak bir gecenin aydınlığını serpiyor.. ...Ve dedi ki Aşk,bir inanıştır,ıssız bir dağın başında korkularını,ekmeğini ve düşlerini bölüşmektir’’Arif Altan..Ö.Gündem..17 Nisan.. Gitmek,literatürdeki en acıklı kelimeydi,ki uzundu gece.. Gelişin hangi anlamsız manifestoya sığar hiç düşündün mü?.. Hatırla!’Kırmızı bir sonbahardı dünyayı yanağından öptüğümüz mevsim’.. Her yıl dağ başlarında açan on sekiz nisan çiçeği! bir şehir çağırsa koşar gideriz,üzerimize bir şey almak geçmez aklımızdan ya,platonik de olsa,Giderken Bana Doluydun/Dönerken Yanında Getirdin mi Benide?.. Kentlerin getirdiği yalnızca hüzündür Güldüşlü.. ’Bir gün önce’ gördüğüm düşü neye yorumlayayım ben şimdi.. Odanın ortasında ahşap sehpa’nın üzerinde özenle duran notlar ve kitapların yanındaki yazına sürekli olarak bakıyordum.. I love you so much..Ya te be mlogo volim.. Kocaman bir kağıda kırmızı kalemle yazılmış.. Akasya ve iğde kokularına kuşanıyordu gece.. Bir gün önce düşlerden gerçeğe bir çığlık kaplıyordu içimi.. Başın göğsümde..Ellerinle saçlarıma,yanaklarıma dokunuyordun.. Öyle beklenmedik zamanlarda yüzüme bakıyordun,uzun uzun bakıyordun.. Tuzlu tuzlu ağzıma ağlıyordu gözlerin.. Nefesin sıcacık..Bir liman gibi geniş ve fırtınalardan koruyucu.. Uyansam tek başıma kalacaktım..Gözlerimi sımsıkı kapamıştım.. Bedenim baştan aşağı Hercai.. Adresi ararken kalbim çatlayacak gibiydi.. Yeşil kent evleri dedikleri yere kadar dört nala gidiyorum.. Solumda masmavi deniz..Sokaklar sonsuz bir düzlük gibi.. Önümden hızlı hızlı geçmekte olan bir çocuğa soruyorum elimdeki adresini.. Bir kadını göstererek ’Ona sor’..Ona sor’! diye bağırıyor.. Kadının yanına gidiyorum..İnce,orta boylu esmer biri.. Siyah dalgalı saçları var..Kocaman iri gözleriyle bana bakıyor.. Elimdeki adresi uzatıyorum,Hercai,diyebiliyorum alçak bir ses tonuyla.. Gözlerini gözlerime dikmiş öylece bakıyor..Hercai,nerde oturuyor,biliyor musunuz.. Gözlerini kapatıyor,kollarını iki yana açıyor.. Tek söz etmeden koşup gidiyordenize doğru.. Sonrasında gördüğüm herkese soruyorum adresini.. Bir sokak ötesinin adını bilen yok.. Elimdeki sonsuzluğa bakıyorum..Mayıs’ın on yedisine,Nisan’ın on sekizine ve Ocak ayının öldüren gününden Temmuz’un gün doğumuna.. Cumartesi olsaydı, bu düşümden yara almadan çıkabir miydim?.. -Dayan diyor iç sesim,dayan,şunun şurasında ne kaldı Cumartesi’ye- Bir ses işitiyorum birden,dönüp bakıyorum,esmer mavi gözlü bir çocuk.. Elimden tutuyor,’Ben o adresi biliyorum,seni götürebilirim’ diyor.. Evinin bulunduğu sokağa götürüyor beni.. Parmağıyla dört katlı bir evin çatı katını gösteriyor gülerek, gülerken üstten iki dişinin olmadığını farkediyorum.. Sanki bu çocuğu daha önce tanıyordum..Biraz konuşmak için söz açıyorum.. Ama o sadece kısa cevaplar verir gibi olurken birden ’Ya hercai evde yoksa’ diyor.. Olsun,beklerim,hem nereye gitmiş olabilir ki diyorum..’Uzak bir yere gittiyse ya, ya dersleri varsa’..Olsun diyorum,beklerim..Gözden kaybolana kadar minik elleriyle selamlıyor beni çocuk.. Evin girişinde küçük bir market var..Kapısında Hes’lere geçit yok pankartı var.. Beni görür görmez kapıya çıkıyor marketin sahibi olduğunu düşündüğüm adam.. Kimi arıyorsun?diye soruyor..Hercai,diyorum,o da mavi gözlü çocuğun işaret ettiği yeri gösteriyor,çatı katını.. Kapı kilitli değil,adama teşekkür edip yavaşça giriyorum içeri.. Geniş cepheli ve gittikçe daralan merdivenli bir ev.. Orta kattayken koro halinde bir müziğin sesi yükseliyor koridorlara.. ’Bom boş sokaklar’ı çok sesli söylüyorlar.. Çatı katına çıkana kadar müziğin ritmine dilim sürçüyor.. Kapında zil yoktu..Metal tokmağı bir kaç kere üst üste vuruyorum.. Ses yok,bir daha vuruyorum...Açmak mı istemiyordu kapıyı acaba.. Merdivende oturmak üzereydim ki birden,ayak sesleri.. Kim o demeden açıyorsun kapıyı..Boşluğa bakar gibi bakıyordun.. Beni nasıl buldun,ya da buna benzer bir sürü sorular sorması gerekirken hiç bir şey söylemedin.. Kanepenin ön tarafında küçük bir masanın üzerinde bir sürü notlar ve bir kaç kitap doluydu.. ’Çay içer misin,az önce demledim’ dediğinde perdesiz camlarından yavaşça gün ışığı sızıyordu odaya.. Işık odaya doldukça saçlarında binlerce yakamoz bir şiir çağırıyordu..Söylemeyorduk.. Çayları ben doldurmuştum.. ’Çatı katlarını kökü derinlere bağlı ağaçlara benzetiyorum ben’ diyor, çayını yudumlarken..Başımı sallıyorum hafifçe.. Ve oralarda kimler oturur biliyor musun derken sanki cevabını sessizce onaylamamı bekliyordun.. Öyle de yaptım..Kafamı hafifçe öne eğerek biliyorum diyorum,biliyorum.. Her söylediğini onaylıyorum.. ’Neler yaptın bu güne kadar’.Ah! benim bir çırpıda sormak istediklerimi soruyordun bana..Söylesene,düşlerde insanın canını acıtır mı Hercai?.. ’Bir gün sonra’ tanıdık bir dalgınlık,sesi kırık,dili kekre,bir sanık, bir tanık,bir gecikmeydi takvim.. Bir gün sonra Şişli’de içli bir şarkı,Cihangir’de gün batımı, odada bir şarkı iki hüzün,sokakta çocuk sesi,duvarda akortsuz gitar, çerçevede okuldan kaçmış sıradışı bir çift resimdi.. İstanbul ne ki,şehirlerarası korsan buluşmalardı aşk.. -’Bir gün sonra’!! Nisan’ın on sekizi ağlatsın bizi- Ve ben şimdi nasıl bir önermeyle bitireyim bu filmi?.. Göz temasıyla mı anlatayım bir fabrika dolusu sorularımı?.. Tam olarak hangi açıdan yüzünü yansıtabilirim güneşe,solmasın diye?.. Kim bakabilir sana böyle derin böyle içten?... Şimdi ben seni kime söylemeliyim?..İsmini değiştirmeli miyim?.. İlk sahnede ölen ben olsam nasıl bir cenaze yazmalıyım?.. Arka planda teselliyi kimden sorayım?.. Başka açıdan bakıldığında izleyenler neye inansın ya da?.. Rüzgar hangi iklimden olmalı?.. Bekleme salonlarında aranırken korkmalı mıyım?.. Afişte siyah ceketin vapur’da,birde ellerinde mavi kuşlar.. Mavi sende de huydu değil mi?.. Şimdi ben hangi enstrümandan hangi müziği bulmalıyım?.. Hang doğruyu söyleyip hangi acıyı yalanlamalıyım?.. Şimdi ben otuz dakikaya seni nasıl sığdırayım?.. 18 Nisan.2014..
Bazı düşler yalnızca gece oldu mu girer koynuna insanın?
takvimler neyin çetelesini tutuyor böyle gölgesi kim hüznün içim dışım tıka basa sorularla dolu nerdeyim ben,dediğimde de bilmiyorum bazen içimden söylüyorum ya da dışımdan kesin olan şey,hiç kıpırdamadım yerimden -öylece bekledim- bizden habersiz bir şeylere zamanlıydı hayat ya da ben öyle sanıyorum -öylece geciktim- son trene binmeye -denizde maviye- yağmurda çilli bir mevsime baharda çiçeğe platonik gece düşleri, gündüzleri alt yazı geçiyor gözlerimden gövdemde kum saati kafamın içinde saatin iki uyumsuzu durmadan zamanı anımsatıyor kulaklarımı tıkasam deniz fenerleri ışığını yakıp duruyor bütün ayrıntılarını deniyor hayat kendi sorularıma hazırlıksız yakalanıyorum yarım kalmış bir şiirde buluyorum kendimi bastırılmış ne varsa arta kalan mısra mısra imge imge düğüm düğüm yanıtsız kalan ne varsa oysa,yarım kalmışlıklarımızı toplasan iki güzel devrim çıkardı/ne çıkar bir yanımız hep ihtilal hep bir yerde kalmışız belki düşte belki eski bir öyküde,çıkmaz bir sokakta, pulsuz,adressiz bir mektupta belki ’Özenle’ seçilmiş beş harfe benziyoruz.. Sıradışı şehirler,otel odaları,arkadaş evleri, arka sokak buluşmaları,sol yanımızda anında yazılmış şiirler.. ’’Mutlu olmayı reddediyorum fakat sen de geceleri üzerini açma’’.. |
..................................................................Hasan ÖZTÜRK.
ŞİİRi beğendim. .........................................Saygı ve selamlar..