TAKVİM
ESKİ TAKVİMLER....
Önce erkenci serçeler uyanırdı Sokağımızda ezanlar sonrasında Taze gevrekçilerin sesi duyulurdu Ardından mektepli siyah önlüklü Kara delik düşlü öğrencilerin beyaz yakası… Yıllara aldırış etmeyen kaldırımların yosun kokusu Altı üstü ala şafağın yarım bir aydınlığı Rüzgarda eski bir zaman serinliği Sanırım mevsim sonbahardan kış çıkışı Bir deli acayip ilk bahardı… Nisandı galiba… Kırlangıçların çamur taşıdığı yuvalarına Terkindeydi mektuplar Ucu yanık kibrit kutusuna sığmayan nağmeler Bademin ilk beyazı duracakken havada… Kaset satanlar geçerken dar tezgahlarda Öğlenden sonra daha da çoğalırdı sesler İki taş, beş kişilik kalede oynayan okullularla Her şey karışırdı işte... Kızlar bezden bebeklerle evcilikte Mavi misketlerle zafer kazanan erkekler Telden arabalar, çamurdan oyuncaklar Bakkal Rüstem uçurtma getirmiş koşun çocuklar koşun… Ayaktan çıkmış plastik bir top kırmışsa Bu sokağın begonya büyütülen camlarını Bu yüzden şimdi çok sevdik tüm çiçekleri Arkamızda uçurtmamızı kıskanan teller… Bize bir rüzgar selam verseydi Derinden bir şut daha atıp tüm camlara Rüstem’in kapanmış bakkalına Bizi sorgulara çeken Melahat ablaya cevap verecektim… Bu kadar kabarmasaydı bu toprak Yıkılmasaydı eski oynadığım dar yerler Alıp alıp aklımı getirmezdim ala şafak vakitleri bu mezarlara -Ya da gece konan yanan yanlarıma- Bir mermerin beyazı avutmazdı o zaman Belki bir uçurtma heyecanı olurdu Tüm begonyalar açarken karşımdaki balkonlarda Ben bu kadar eskimezdim en azından …. tavkimler gibi….. |
hayat akıp geçiyor diyoruz da akıp giden hayat mı hayaller mi nedense hep orada takılı kalırım....
Her zamanki gibi okunası bir şiirdi şairin kaleminden düşen nicelerine