MİRA-2
MİRA…
Az sonra zamansız birazdan Alıp götürecek beni gizlice gece Üç beş vakit duracak ömrümün kıyısında (akrep telaşlı, dar ağacına göstergeli ) Ya sen düşlerime geleceksin Ya bana pusu kurmuş gardiyanlar Velhasıl uyutmayacak hiçbir şey… Sabaha az kala akşamdan kalma yastığım zaten uykusuz Dağılmış tespihim Gök gri sürme çekmiş sevdiğim beyaz buluta Ağlamak toprağa,yaşamak dar ağaçlarında Ah birde alnımı kirletmese başımı dayadığım bu paslı parmaklık Ne çok izleyecektim seni bir yıldızın aydınlığında… Dün yine Mira geldi aklıma Firari yanlarım yarı isyanlı bakarken boz kırlara Prangaları mı kıracaktı neredeyse düşlerim Nemli bir gecede alt ranzadaki kan tükürdü dışarı Öksürdü derinden karanlık Saçaktaki bir serçe korkudan havalandı Havalandırma boşluğunda kanat çırpınışı yankılar Ben gördüm, hücre gördü, ranzalar şahit dudağındaki kanı silişine… Dündü,dün gibi Mira geldi aklıma -ölüme koşan kelebekler- kondu başıma Gökten aldığım nefes zincir olurken nefesime Nasırlı dudağımın arasında sıkıştı Mira… Susmak solumak kadar zordur Ya da maviyi kelimelerle anlatmak Sana Küflü bir miras bırakacak sözlerim Ben seni bulduğumda sen beni kurtardığında Heybemizden daha ağırdı içimizdekiler Bir ateş, bir uzak kasaba birde gövdesinde yaralı uyuduğumuz çınar… “Ah bu kelepçeli hücrelerde uyanmasa düşlerim/ geçmiş sırtımda yük olmasa/ koynumda eski sevdalarla sana koşacağım/ belki de sana rüyalarımdan bir şiir sunacağım/ sen yaz sıcağında ya da şubat soğuğunda kalma diye/ Neyse boş ver sabaha az, bahara çok var/ Sen sakın ha sakın –ölüme koşan kelebekleri görme düşlerinde-/ |