GÖK...Gök-Toprak-Şubat-Ankara… Eğip boynunu öpecek olursan eğer bir gün göğü göğsünden Ben ayak uçlarındaki toprak kokusuyla sana sesleneceğim… Hiçbir uçurumun cesaret edemeyeceği kadar yüksekte kalacak intihar dolu kelimeler... Kayalar suskunluğumuzun derinliğinde bekleşirken Şiirler derin ayazlı şubatlardan kalan hatıraları ısıtacak Kanadı koparılmış mısralar martılarla bir olup düşecek belkide Kurak coğrafyamızın susuz, tuzlu terine... Yağmur düşen şehirlerde duracak otobüsler Ve biz bir evrenin tam ortasındaki duraklarda Tam ortasından ıslanacak birlikte okuduğuz şairler Caddelerde koyu bir gecenin rengi Sokak lambaları ateşböceklerine küskünce sanki Ağustos güncesi eskiler gibi Aldırmadan karanlığı yürüdüğümüz anlar takılacak aklımıza… İki kişilik yedi renk gökkuşaklarına kalacak şubat’ın sonralarına Elimizde çok sevdiğimiz cam kenarı sardunyalar Nisan özlemi sevişmeler takvimler işaretli İnceden bir aşkı çiseleyecek bulutlar Ve Ankara’da iki kişilik bir yalnızlık filizlenecek apansız… Gökte sen yerde ben Bir çizgide birleşecek Ben sana tohum açacağım her dökülen damlada Sen ısladıkça her yanım yeşerecek Bir tarafımda sen bir tarafımda dudaklarındaki bahar Deli nehirle varsın dökülsün yüksekten geri kalan yanım… Sen kal hep yağmur kokunla saçaklarımda Serçelerin dilinde aşkın seranatı Yastığımda düşlerin Uykular üşümeden gel sen hep Şubatlar ayaz düşürmeden resmine…. Eğip boynunu öpecek olursan eğer bir gün göğü göğsünden Ben ayak uçlarındaki toprak kokusuyla sana sesleneceğim… Olmadı… Belki bir şiir bile yazacağım Tenin konarsa eğer uykularımdaki kokuna… |
tebrik ederim yazan yüregi