Kül KahrıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Martılara selam durur, kıyaya vuran dalgalar. Kaç satır daha kin kusar geçmişin izleri. Biz sevilmekten çok sevmeyi bildik, bundandır karaya çalar yüreğimiz..
geçmişe ayna tutarken dilsiz yüreğim
sahrasına boyun büktü dilim tüm kirlenmişlikleri, akıtıp toprağa bir kez daha yemin ettim kire pasa dokunma ellerim, sahipsiz tüm şehrin aydınlığı elden düşme birkaç satır biriktirdim kuytusunda zihnimin kelimelerin raks ettiği vakitlerde çizildi aklımın en katıksız köşelerine bir ben vardı bir de bilinmezlikte kalan düşlerim kaç mevsime sürer yüzünü insan eserken ayazı kara çalınmış güneş görmemiş sağır ve dilsiz, hitap sız vakitlerde sahi en çok ne zaman çamura bulaşır ayak uçlarımız belki bir akılsız başın fikriyle, belki inanmış yürekle belki de acımasız bir gülüşle bilinmez ki suretin en çok kin taşıdığı zamanlarında mı dokunur tene soyunurken tüm renkler sevgi denen illetin karşısında and olsun ile başlayan tüm cümlelerin esiridir aslında saflığın rengidir ya beyaz, bir de ölümü resm eder kefenden ötesi aktır kendinden önce giderken hayat tersine akıp giderken avuçlarından zaman Leyla ve Mecnun’dan öteye gitmez sevda inandığımız doğruların yanlışını candan ziyade can dediğimiz insanları yaşadıkça öğrendik, hayat adlı oyunun boyumuzu metrelerce aştığını oysa bilirdik bu illeti oynamasını bir iki kelam da biz eklerdik hayata kalabalıklaşmış kimsesizliğimizde savrulmuşluklarımız mani olmasaydı tam da şuracıkta kendi kendimize sevgiyi öğrenemedik mi öğretemediler mi bize aslında cevabı saklıydı geçmişin izlerinde... |