BOYACI ÇOCUK;AHMET
Ekmeğini taştan çıkaramaz bazı çocuklar,
Tebessümlerini boya sandığına saklarlar. Ahmet’te öyleydi. Üzerinde yırtık bir gömlek, Yamalı bir pantolon, Delikli bir ayakkabı Birde hayattan bezmiş sureti vardı. Çok çirkindi Ahmet, Yoksulluk kadar beter bir kokusu, Darmadağınık bir gülüşü vardı. Toplayamıyordu tebessümünü gamzesinde, Aslında gamzesi suratında hiç doğmamıştı. Çok sert esti aç gözlü yoksulluğun rüzgarı, Darmadağınık gülüşlerini öldürdü Ahmet’in. Çarşıya çıktım geçen gün, Ahmet’i gördüm. Hüzün kokuyordu gözleri, Simsiyah ellerini cebine saklamıştı, Ellerindeki çatlakları göstermekten utandı besbelli. Gittim yanına, Tenime konan bakışları yaktı canımı. Tersine döndürdüm ayaklarımı, Kaçacaktım ki, "Gel" dedi, "Gel abi boyayayım." Kaçamadım, Yakalandım bakışlarının acımasız hüznüne. "Ama , Ama ayyakkabılarım beyaz, Boyayamazsın ki" Cani bir cümle döküldü kahrolacası dudaklarımdan. Donuk bakışlarını çevirdi üstüme, Yüreğim dondu. Ceplerine gizlediği çatlak,nasırlı elleriyle Boya kutusu koydu önüme, Boştu içi, Tıpkı, Ahmet’in bakışları gibi. "Beyaz boyam vardı ama bitti, Alacak param yoktu abi, Alamadım." Dudaklarından dökülen kelimeler Huzurumu emen birer sülük gibiydiler. Uzaklaştım ordan, Isıtmalıydım içimi. Bir çay söyledim Uzaklara terkedilmiş kahvenin birinde. İlk yudumda Ahmet geldi aklıma, Hüznü düştü çayıma, Yandı içim, İçemedim. Günün birinde özledim Ahmet’i, Yerine gittim, Bulamadım. Öldü mü, Bilmiyorum. sonra başka bir boyacı çocugun önünde durdum kafasını kaldırdı baktı yüzüme, oda tıpkı ahmet gibi bakıyordu. Bakışlarındaki hüzün tenime dokundu, Yandı canım. Şimdilerde ahmetin hüznünü gördüğüm, her boyacı çocuğun sandığına ayakkabılarımı koyuyor, boyatıyorum. Doğuş BULUT |
süper !