Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. LA ROCHEFAUCAULD
Paylaş
Okuduğunuz şiir 20.9.2013 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Mayıs Çiçeği ve Bahçıvan
öyle acıtıyorsun ki içimi ellerinin kokusu sırat yüz görümlüğün demli elem dilimde kurumuş pul içime batırdığın sitemler kimim ki ben kadim bir kul yalnızlığın maskara tufanında zorâki kendi kentine yüzen öyle acıtıyorsun ki aslında içimi öyle acıktırıyor!
ne yakışırsın aslında o okyanus rengi gözlerinle bir şiire aşk danslı âsi saçlarınla nefes vermek esrimiş bir şehire sus şimdi kabartma yaramı azdırma yüreğimi zâten; "bu kadar hayran olmasam deli gibi severdim seni" dedin ya "yaş farkı önemli değil" o yetti... sevmekten beter etti!
bilsen ki olgun ellerde çürür hep solgun çiçekler, yemyeşil ağaçlar ve hep ya çöpçülere ya bahçıvanlara kalır güzdönümü sarı yapraklar!
mataran doludur bâzen ellerin boş, yaşamın yanaşık düzen olsa da ama her zaman sevebilir insan ve bekler hep merhem gibi bir yarayı öpmek dudaklarından!
kim öğrettiyse sana sevmeyi unutmuş üzerini şiirle örtmeyi kimden duyduysan hangi kitapta okuduysan eksik kıs şimdi okyanus rengi gözlerini süngerle dilinle yüreğini aşk emek ister sevmek de zaman...
büyüyeceksin daha daha zamanın var büyüleneceksin bir çok kez büyüleyecek bir kaç öğreneceksin hayatı bahçıvanlardan nefret etmeyi bıraktığın zaman!
sevmek zor ya da yasak değil bilakis dünyanın en güzel şeyi lâkin, hayatın kendisi imkânsızlık denizi!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Mayıs Çiçeği ve Bahçıvan şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Mayıs Çiçeği ve Bahçıvan şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
''kimim ki ben kadim bir kul yalnızlığın maskara tufanında zorâki kendi kentine yüzen ''
Değişik bir şiir. Çok değişik. Cümle aracıklarına maharetle gizlenmiş duygular... Sonra, çekilmiş şair köşesine, seyretmekte okuyucuları, yorumcuları... Meraklarda... Keşfeden çıkacak mı diye...
Kadim bir kul... Yalnızlık denizlerinin tükenmez fırtınalarında, yalan yanlış, iyi kötü, kendince, bilebildiğince, becerebildiğince, biraz da zoraki hani yol almakta... Yelkeni yırtık, yekesi kırık, yüreği yaralı...
Bu şiiri çokça okuduk... Çok zaman ayırdık güzelliklerine... Okudum, sindirdik, düşündük, hissettik... Ama, yorumlamasını gün sonuna bıraktık... Yorumcuları, şairin gönül sesine seda verecekleri bekledik... Ve, gördük ki, hiç bir söz, hiç bir kelime, hiç bir cümle, yeterince anlatamamış, şairin sesine ses verememiş... Ya da, yeterince verilememiş diye düşündük... Keşke, çok daha güzel cümleler olsaydı, çok daha anlamlı yazılar... Çok fazla yorumcular olsaydı... Ne demeli... üzülüyor insan... Okuyan çok da, taktir eden az... Oysa, taktir, emek verenin en büyük mükafatıdır.
Biz şiirimize dönelim en iyisi... Bir bukle de biz ses verelim şaire...
''ne yakışırsın aslında o okyanus rengi gözlerinle bir şiire
zâten; "bu kadar hayran olmasam deli gibi severdim seni" dedin ya "yaş farkı önemli değil" o yetti... sevmekten beter etti!''
Acaba diyorum, burada durmalı mıyız? Belki de burada çalmamalıyız şiirin kapısını. Şairin yüreğine inmemeliyiz, kalbini dinlememeliyiz. kahramanını azat etmeliyiz belki de bu noktada. Zira, hayranlık, aşk ve yaş farkı sözcükleri var ya, tehlikeli sözcükler...
''bilsen ki olgun ellerde çürür hep solgun çiçekler, yemyeşil ağaçlar ve hep ya çöpçülere ya bahçıvanlara kalır güzdömümü sarı yapraklar!''
Bir imkansız aşkın, bir mahzun sevdanın, bir yorgun sevdanın, usta bir ressam tarafından resmedilişi...
Ve, şirin son bölümünde, sevda kokan, güzellik kokan nasihatler...
'' kim öğrettiyse sana sevmeyi unutmuş üzerini şiirle örtmeyi kimden duyduysan hangi kitapta okuduysan eksik kıs şimdi okyanus rengi gözlerini süngerle dilinle yüreğini aşk emek ister sevmek de zaman...
büyüyeceksin daha daha zamanın var büyüleneceksin bir çok kez büyüleyecek bir kaç öğreneceksin hayatı bahçıvanlardan nefret etmeyi bıraktığın zaman!
sevmek zor ya da yasak değil bilakis dünyanın en güzel şeyi lâkin, hayatın kendisi imkânsızlık denizi!''
Sevmek, sihirli kelime... Sevmek, ölüm şerbeti... Bazen de panzehir... Ne zaman, nerede, kiminle içileceği iyi hesaplanmalı...
kim öğrettiyse sana sevmeyi unutmuş üzerini şiirle örtmeyi yaşamın yanaşık düzeni sevmek zor ya da yasak değil bilakis dünyanın en güzel şeyi lâkin, hayatın kendisi imkânsızlık denizi! .. Parça güzellikleri bütünleyen üstüne bir hayal ve hikaye ekleyen şairi saygıyla selamlıyorum..
kim öğrettiyse sana sevmeyi unutmuş üzerini şiirle örtmeyi kimden duyduysan hangi kitapta okuduysan eksik kıs şimdi okyanus rengi gözlerini süngerle dilinle yüreğini aşk emek ister sevmek de zaman...
Şiir anlamca güçlü,sözle zengin,anlatımla etkili ve final güzeldi.Öze,söze,güne,şiire ve şaire tebriklerimle.Saygı ve selamlarımla.
kadim bir kul
yalnızlığın maskara tufanında
zorâki kendi kentine yüzen ''
Değişik bir şiir.
Çok değişik.
Cümle aracıklarına maharetle gizlenmiş duygular...
Sonra,
çekilmiş şair köşesine,
seyretmekte okuyucuları, yorumcuları...
Meraklarda...
Keşfeden çıkacak mı diye...
Kadim bir kul...
Yalnızlık denizlerinin tükenmez fırtınalarında,
yalan yanlış,
iyi kötü,
kendince,
bilebildiğince,
becerebildiğince,
biraz da zoraki hani yol almakta...
Yelkeni yırtık, yekesi kırık, yüreği yaralı...
Bu şiiri çokça okuduk...
Çok zaman ayırdık güzelliklerine...
Okudum, sindirdik, düşündük, hissettik...
Ama,
yorumlamasını gün sonuna bıraktık...
Yorumcuları,
şairin gönül sesine seda verecekleri bekledik...
Ve,
gördük ki,
hiç bir söz,
hiç bir kelime,
hiç bir cümle,
yeterince anlatamamış,
şairin sesine ses verememiş...
Ya da,
yeterince verilememiş diye düşündük...
Keşke,
çok daha güzel cümleler olsaydı,
çok daha anlamlı yazılar...
Çok fazla yorumcular olsaydı...
Ne demeli...
üzülüyor insan...
Okuyan çok da, taktir eden az...
Oysa,
taktir,
emek verenin en büyük mükafatıdır.
Biz şiirimize dönelim en iyisi...
Bir bukle de biz ses verelim şaire...
''ne yakışırsın aslında
o okyanus rengi gözlerinle bir şiire
zâten;
"bu kadar hayran olmasam
deli gibi severdim seni" dedin ya
"yaş farkı önemli değil"
o yetti...
sevmekten beter etti!''
Acaba diyorum,
burada durmalı mıyız?
Belki de burada çalmamalıyız şiirin kapısını.
Şairin yüreğine inmemeliyiz, kalbini dinlememeliyiz.
kahramanını azat etmeliyiz belki de bu noktada.
Zira,
hayranlık,
aşk ve yaş farkı sözcükleri var ya,
tehlikeli sözcükler...
''bilsen ki
olgun ellerde çürür hep
solgun çiçekler, yemyeşil ağaçlar
ve hep
ya çöpçülere
ya bahçıvanlara kalır güzdömümü sarı yapraklar!''
Bir imkansız aşkın,
bir mahzun sevdanın,
bir yorgun sevdanın,
usta bir ressam tarafından resmedilişi...
Ve,
şirin son bölümünde,
sevda kokan,
güzellik kokan nasihatler...
''
kim öğrettiyse sana sevmeyi
unutmuş üzerini şiirle örtmeyi
kimden duyduysan
hangi kitapta okuduysan eksik
kıs şimdi okyanus rengi gözlerini
süngerle dilinle yüreğini
aşk emek ister
sevmek de zaman...
büyüyeceksin daha
daha zamanın var
büyüleneceksin bir çok kez
büyüleyecek bir kaç
öğreneceksin hayatı
bahçıvanlardan nefret etmeyi bıraktığın zaman!
sevmek zor ya da yasak değil
bilakis dünyanın en güzel şeyi
lâkin, hayatın kendisi imkânsızlık denizi!''
Sevmek,
sihirli kelime...
Sevmek,
ölüm şerbeti...
Bazen de panzehir...
Ne zaman,
nerede,
kiminle içileceği iyi hesaplanmalı...
Ve,
gerektiğinde bir insana;
''git şimdi
git...''
diyebilmeli...
İşte, gerçek aşk budur.