Kansız bıçak
Bıçaklar bilendi, İsmail’in boynunu kesecekmiş gibi,
köreldi şefkat, köreldi rahmet; bıçaklar bilenirken. Gıcırtılar ve uğultulara karışacak birazdan sesler, İsmail boynunu bıçağa uzatırken. Ve içimizdeki İbrahim ne kadar da korkak! İsmail uzatırken boynunu bıçağın kana doyumsuz suretine, biz dizlerimizi çöküyoruz, ellerimizin arasında başımız.. İçimizde bir tufan, bir iblis ve asi çocuk Kenan, hasır altı edilmiş bozuk niyetlerimiz, aşikar cürmümüz. Siyah ve kırmızı günahların ortasında yetim kalmışız, çıplak bir umutsuzlukla ve dua etmeye mahcup. Yalancı cennetlerin düşlerinde rehavetimiz, ve ışıl ışıl gözlerimiz, iblisler birer yaren, birer yoldaş. Sonra sırılsıklam boşluklarımıza uyanacağız ürpererek, İbrahim’i uçurumlarımızdan yuvarlanacağız. içimizi Kenan’ın kâdim karşı çıkışları parselleyecek, bir evlat acısı tohumunu ekecek fıtratımıza. Bir halkanın soğukluğu değecek boynumuza, isimsiz bir köleliğin, kafessiz bir esaretin hükmüyle. Mühür vurulacak, kalem kırılacak sesleri dolacak ruhumuza, çetelesi tutulmuş benliğimiz kara kitabımızda. Cehennemden bir kare iltica edecek bizlere, cihanın uçarı çocuğuyken bir asır yaşlanacağız o kare ile. İçimizdeki temsil olan ismailler utanacak İsmail’in zahirinden, elimizde imtihan nöbetlerinin kırıklarla dolu sahifeleri. İbrahim gibi teslimiyetin şerefinden mahrum kalırken, Kenan gibi asi bir yolun yolsuzluğunda kalacağız. Kansız bıçak yaralayacak amel defterimizi... |