6
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
2018
Okunma


Gece lacivert renkli bir ferâce
yıldızlarla bezeli bir setrîye
ay ziyâsı öperken taşlarını
asırlık bir huşu dolar sessizliğine
sırtımı okşarken kurulu tahtın ağacı
iki melek dokunur
gülümseyerek açtığım gamzelerime
gözlerimde neşenin ışıltısı
çocukluğum kokuyorum
yenilirken göz kapaklarım
ölümün üvey çocuğu olan uykuya
yıldızlarla gözlerimi duruluyorum
rüyaların rengine boyanmak üzere
çocukluğumun koynunda uyuyorum
Siyah bir balçık, bir kara tahta
sonra zihnim renk dolar
ruhum rüyaların ummanında
şehrimin nakışlı taşlarına
parmakları okşuyor ruhumun
dar sokaklarından uçuyorum
kaygısız ve korkusuzca
boynum göğe uzanır
şehrimin minareleri gibi
sâdrım genişler feraha erer
kubbeleri gibi memleketimin
nazlı uykuların göğünde
uçuşuyor ruhum bir güvercin gibi
bir manastırın bahçesinde
zambak çiçekleri kokluyorum
bir aşık, bir sevdalı gibi
İnsanları derin uykularda
ruhum cinleriyle hasbihal ediyor
büyüdüğüm sokaklarında
ruhum çocukluğumu görüyor
çocukluğum ruhumla oynaşıyor
ve bir meczup çığlığı
bekareti bozuluyor sessizliğin
ve uykum kerahat vaktinde
uykunun koynundan kalkıyorum
ölümün gri renginden soyunuyorum
renkler giyiyorum yaşam adında
beni şehrim doğuruyor
annem gibi sarmalayarak
taşların kimyası doluyorum
şiirin kazındığı yaşayan taşlar
Sonra sessizliğin sesi
ve şiir sustu
melekler sessizliği göğe çıkardı
her şey sustu ezan söz aldı
en güzelin ismi yankılandı
memleketim
şehrim
kahverenkli sevdam
binlerce yıllık taşlarım
güneşe doydu
şehrim önce beni doğurdu...
Orhan KANZA
’okunan vakitte...’
ferâce: bir arap giysisi.
setrîye:damlarda kurulan tahtların etrafına çekilen beyaz örtü. nâmahrem gözlerden korunmak için.
sâdr: göğüs.
5.0
100% (22)