Gül ağlıyordugül ağlıyordu yoktu kimi kimsesi uyandı yanıbaşında minare boyunda mermer yanında dimdik uzanıyordu buzdandı tavrı. dişiliği bıraktı gül boynundaki mücevherleri çıkardı attı kudurgan nehirlere benzedi toprağı yıllar boyunca aktı kısır makaraları sarmaktan caydı kırgın yaşamak istemiyordu akşamları korkunç bir düş gördü irin akıyordu hayal etmek yerine birikinti gölüne aşkın gülün ağaçları inliyordu dost dağ,meşeleri,çamları eğiyordu üstüne bilinmez yuvalar dökülüyordu ağaçlardan söğüt söğüt,taptaze düşler! anlamıyordu dikeni batıyordu ince tenine al bulaşıyordu beyaza çatıları akan evlerden sokaklar istemiyordu aşkı günaha boyayıp suyla sabunla kırklıyordu fahişe değildi gül bir kokumluk değildi bahçesi bir bülbül kanatıyordu yüreğini ateşe atıyordu yapraklarını yine ölmüyordu umudu neden ölü insanlar geziyordu hâlâ yolunda son nefesini vermemişti ki gül son yağmuru yağmamıştı daha son filizi çıkmamıştı upuzun bir yolu vardı bahar artığı son çiçeği açmamıştı duruyordu üstünde yaprağının can suyu!.. 13. 8. 2013 / Nazik Gülünay eski şiirlerimden, yeniden düzenleyerek. |