dert üstü murad üstü
o büyük boşluğun kenarında duruyor zamanın kayıp evlatları
Allah’a inanmanın uçurumu daha bir derin artık sesler cılız, görüntüler bulanık acı ise saf ve berrak… acı büyütüyoruz düşlerimizde kendimizi hep uyanık sanarak buzullarla kaplı bir dağ başını ya da kimsesiz bir krater gölünü hayal etmek mavi, yeşil ve biraz beyaz… yani anlamak bir yandan da… anlamak, tırnakları uzamış bir mide bulantısı görmek ve isyan etmek “ters giden bir şeyler var” demek keskin tırnaklarıyla bir mide bulantısını nefes borunu parçalarken hayal etmek her kesiği bir dirhem öfkeyle yeniden, ve yeniden dikmek açılsın artık elleri şu gökyüzünün işte elleri yağmur olur gökyüzünden yağarak iki şeyi aynı anda olmak zor kardeşim hem daha zor sadece kendin olmak bir köşede… kimseye dokunmadan kendimce aşıktım oysa tutup uyandırdılar beni aşkın sadece bir kadına duyulabileceğini sanarak beni bir ihtimalden borç al kardeşim götür bir çaresizliğin içine bırak sen aydınlığınla yaşa, herkesi bu aydınlıkta yaşat demem o ki, Allah’a inanmak sonsuzlukta tek kişilik bir durak iyisi mi sen beni o durakta bırak |
ve kendi içimize doğru kıvrılı yorken biz
ruhumuzun bileklerini sıkalım
yüzümüzü sıkmasın toprak
eyvallah