ŞAMDANI SÖNDÜREN HOŞ/ÇAKALLARBaşlar yaşam sorgusu izsiz bir şiir repliğinde. Alır sözler ceketi omuzuna. Avuç içi kilometreler dönüşüverir yumağa. Vurur ayrılığın soguğu hüznü öper dudaklar. Ölümcül denklem olur çivi gibi iki yüzlü tenhalar... Gölgelerin boşluğunda Çiftleşir durmaksızın günah ve sevap tükenir soluklar da. Her çizgi fısıldar kulağa yavaşça bir merhaba !.. Kımıldar yaprak yavaş yavaş... Her yeni gün bir fidan olur. sürgün eyler acıyı gürültüyle çıkar topraktan. Savrulur hükümler yankılanır deprem etkisi ile. Yıkıntılar arasından. Dağılır yüzü bulutların gecede. Bakar durur yalan ile sokak fenerinin aymaz ellerine Volta atar güçlükle bir tabur. Mavzer bakışlı duvarsız bahçede. Aksırır yürekler. Talan olur bekleyişler Sevgiyi büyüten Gündüz sefalarında. Son yıldız kırıntıları Bağlanır sözlerle düne. Anlamsızlaşır tüm harfler izi kalır hoş/çakalların... Ferda Özsoy. Eflatun bir güneş beklerken, vişne çürüğü bir mehtap ağlar glikozlu fotoğraflarda...Pişmanlıklar damgasını vursa da göklere, kış düşmüştür artık şehrinize...Savaş çığlıkları atan kızılderili’nin trampeti çalar durur göğsünüzde...Efelerin çıplak dizleri vurdukça titretir ya yeri ;Titrer durursunuz sevdadan kırılmış mevsimlerde dizlerinizin üstünde..Vazoda geceleyen bir ilk bahar, sadece şiirlerde mi çıkar karşınıza... Hüzünler filizi budanır zamanın kadavrasında...Rendelenmiş sözcükler masallarda mı yaşar sadece?...Söyle öyleyse nasıl bir masalsın sen;Bir varmış, bir yokmuş Evvel zaman içinde.. |