neydik ki?
bembeyaz ayı, yuvarlak güneşi boşver Ester
çok konuştuk aydınlık vakitlerden biraz da akşam olmanın karanlığından haber ver! saat altıotuz olmanın, yediotuz olmanın… dokuza doğru olmanın bir başına duran kendi hüznünden neydik ki yani? ne olabilirdik en fazla? küçücük bir karıncanın sırtında yol alan iki sevgiliden başka… ilk aşk alıp başını gitti ilk öpüş, ilk dokunuş… geçti bizden bir kere o eski günler… o incecik dere çıplak ayaklarının bastığı her bir yere papatyalar eken şımarık çocuk şimdi nerede? nerede bir bakışın durmadan büyüdüğü? galip geldiği bütün hüzünlere ayı ve güneşi boşver Ester! bırak mutluluğu dursun durduğu yerde bana yalnız olmanın karanlığından haber ver biz bu yollardan çok geçtik seninle iyi filmlere gittik, iyi şehirleri gördük… savaşlardan da konuştuk, ülke yaratan savaşlardı ve güzeldi aldığımız bütün elbiseler can sıkıntısından yapılmış pastel rengi elbiseler… yeri geldi öpüştük, yeri geldi seviştik ve ağladık gözlerden başlayan bir ıslanmayla sabaha karşı bilincin, öğlen oluşun akşamın göğsünde yumruk gibi duruşun ve bakışın bir heykelin gerçekleşmesi şimdi gülüşün eski fotoğraflarda eski fotoğraflarla susarız, susarız yeniden ağlamaya neydik ki? yani ne olabilirdik en fazla? kirli yağmurlarda ıslanan kaldırım taşlarından başka |
çok iyiydi.