Mustafa abinin izinde "son istasyon"
girdiğimde o kapıdan içeri
kendi sonuma çıkıyormuşum, nereden bilebilirdim? dumanını çeker gibi sönecek bir sigaranın hayatın son düzlüğü işte… ne desen boş her nefeste yanık kokusu geliyor kırmızı dudakların yandığı bu seyrüsefer… bu dönme dolap, lunaparklar… ve terkedilmiş bir kumarhane sessizliği bir kadın tadı kalmış olmalıydı ve her nefeste yüzümü okşayan tatlı bir çilek kokusu, akşam olunca daracık, daralan yani kendiliğinden, öylece bir yaşamak… sapsarı bir Sonbahar Pazarının masmavi bir İlkbahar Pazarına verdiği o masum sözü hatırlıyorum “ bekle, hüzünle bekle” yükseliyor böylece binalar, evler de… sakınaklı bir dörtduvar arıyorum, çaresiz… girdiğimde o kapıdan içeri kendi sonuma çıkıyormuşum, nereden bilebilirdim? birileri ölmüş yani birazdan gömülecek bir öğlen sonu, usulca akşama uymakta… ve işte bir öğlen sonu böylece her günün sanki birleştiriyor uçlarını saklı duran bir bütünün bilemezdim… o an gerilerden yükselen bir ses “oğlum…” bir ses daha “ölmedi o…” hadi oradan, bildiğin öldüm işte… öldüm de… sizin ne işiniz var burada? kaçın kurtulun bu sesten bu ayyaş mezarlığı, bu karanlık, boşlukta dönen bütün o atlıkarıncalar ölüler rahat bırakılmalı hem, böyle bilirim ben girdiğimde kapıdan içeri kendi yokluğuma çıkıyormuşum, nereden bilebilirdim? karanlığın ortasında bir istasyon tıpkı hayallerimdeki gibi bir adam, arkasında bir fener üzerinde ateşten bir pantolon yaklaşan bir treni ancak fark edebildim adamın yanında durmadan yükselen bir kolon asılı duruyor sanki boşluğun tam ortasında bir engerek ki, kıvrıla kıvrıla nereye böyle? yaklaşan bir acıyı ancak fark edebildim… ve ben böylece bedenimi uzattım gözlerimin yanından bir hışımla geçtiler sesler ve sahneler halinde… girdiğimde kapıdan içeri çocukluğuma doğru hızla düşüyormuşum, nereden bilebilirdim? nasıl büyüyorsa dünya gözümde… öyle ki anlaşılmaz bir şekilmişim gölgemi yitirip kaybolmuşum ayakta duran bir sesim vardı eskiden çok eskiden… uzaklardan gelen, ağlamaklı ve titreyen düşerken, kim bilir? belki düşten de erken bir akşam üstüydü yani, “öldüm mü? ” ya da dirildim mi yeniden nereden bilebilirdim? gözlüklü bir kız çocuğuna yani çok masum bir şeylere benziyormuş yaşamak |