KIRK BOĞUMbaşlamış hafif hafif güz esintileri ektiğini toplama zamanı tam elmalar dalında olmuş sallanırken çürükler dökülürken yere toprak üstündekileri dökerken tek tek karnı burnunda annem hem eve, hem bahçeye koştururmuş bir eşekleri bile yokmuş daha babam yüklenirmiş iş dönüşü sırtına topraktan çıkanları nohutlar dövülüp, savrulup çıkartılmış mısırlar son deminde fasulyeler sararmaya yüz tutmuş bir karığa su salarken annem sancılanmış! çömelmiş ark başına abaa yetiş! sancım geldi! doğmadan atılmış ilk boğum anne karnında bir ceninken belirlenmiş kimlğim-kız ayrılmışım bir tarafa solda sağda erkekler güle oynaya gelirken sevinçli zırlamalarıyla ciğerlerim sökülürce ağlayışım ters gelişimden değil uzaktan seyretmiş babam bir lokmacıkmışım kapkara saçlar, sonra kumral, tekrar kara teyzem kucağına almış çocuklaşarak - bak enişte, ne güzel bir kızın oldu, alsana kucağına babam utanmış, başını eğmiş eskinin adamıymış bakmış bir göz ucuyla sonra tenhalaşınca hastane odası kucağına almış beni kulağıma ezan okumuş adımı koymuş: - Nazik, anamın adı, ağzımın tadı demiş kaç boğum olacağını bilmeden boğazımda açmaya çalışmışım gözlerimi öyle bulanıkmış ki dünya sonuna dek hep açacakmışım gözlerimi şaşırarak her bir boğumla karşılaştıkça! 26. 4. 2013 / Nazik Gülünay |