Bu Gece Girelim Birbirimizin Düşlerine/Özellikle Bu GeceŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Geceışığını bir fener gibi karanlığı ve umutlarımı aydınlatman ve
bu uğurda verdiğin olağanüstü çabandan ötürü nasıl sevinçliyim anlatamam. Rüzgargüllerini bilirsin,onlarda seni bilir Sen bana beyaz zambaklarla ince zeytrinleri anlat Ben sana Rüzgargüllerinin ıhlara kokusunu.. Geçen Cumartesi gecesi gecenin diğer güne dönüştüğü bir vakit de siyah beyaz konuşup yazdım sana..Parantez içine aldığım bölüm o geceden kalma..Siyah beyaz düşler beni renklerden çok daha mutlu ediyor kimi zamanlar..Yo renklerle bir alıp veremediğim yok hatta her rengi aynı oranda severim,tabi senin rengine olan tutkumu saklı tutarak söylüyorum bütün bunları.. Madem siyah beyaz çağda yaşayamadık,yazarak da yaşamak pekela mümkün..Hani bir resmin vardı geniş ahşap kapısı olan diyeyim ordan anlarsın demek istediğimi.İşte o resim anlatıyor eski zamanlara yüzümü dönüp ara sıra seninle böyle konuşup yazmayı.. (Henüz yeni başladığım fakat Hiç vazgeçmeyeceğim tutkumsunuz.. Yıllar ne kadar çabuk geçip gitse de tarihe not düşecek bu tutkum. Eskimeden,eksilip çoğalmadan,böyle yapayalnız,böyle dupduru bir şekilde..Sizin her nefes alıp verişiniz kalbimin üzerinde.. Bir seferinde zeytin ağaçlarından bahsetmiştiniz. İşte ben o zeytin ağacının gölgesinde gözkuşlarımız birbirine değsin istiyorum bu mevsim.. Biz mi? Biz ikimiz tarihe düşen yalnızlığı örtmek için verilmiş iki isimiz..İki uyumlu isim.. Ben,sizi görebilmek umuduyla ve sizi sevdiğimi söyleyebilmek için ebem kuşağını takıp belime yollara düşeceğim bu mevsim.. Şimdilik beni yalnız bırakmayan ışığınızla,çiçeklerle, çocuklarla avunuyorum).. Senin ellerin,yüzün benim direnme damarım.. Yalnızca bir kere ve yalnızca fotoğraftan gülümsüyorsun ben bütün içsesini duyumsuyorum..Bir bisikletin düşünü kuruyorsun,o anda selesinde oturmuş rüzgarın savurduğu saçlarından topluyorum yakamozlarını.. Soluklanmak için durduğun bir kaldırımda su içiyorsun ben, palarmalara tutunup kirpiklerimi batırıyorum denizin orta yerine.. Sonra kapatıp ışığını bir yorgana sarınıyorsun muhtemelen,sabah oluyor ve ben incir ağacının dalları arasından gördüğüm denizi adınla günaydınlıyorum..Odaya senin şarkıların doluyor. Şarkılarınla düşüyorum yollara..Geçtiğim caddeler,sokaklar şarkılarınla ısınıyor üşüten mevsimde.. Bu gece girelim birbirimizin düşlerine..Özellikle bu gece.. Ne söylemişsem söylemişim,ne yazmışsam yazmışım kime ne.. En güzel düşler böyle bir günün sabahında gerçekçi kılarmış kendini.. Son anda bir işin içinde olmayı hiç sevmem fakat zorunluluklarımı gözönünde bulundurunca ve kısa süreli olmasına hayır diyemedim.. Günlerdir Kıyıya yakın bir yerlerde mekan arayışımız nihayet sonuç veriyor..Mekan konuya uyum sağlasın diye bir telaş bir telaş varki herkeslerde sorma..Meğer işin estetiği kimsenin umurunda değilmiş,işin aslı çok eski fakat tarihi konumu dikkate değer bir ev bulup onu istedikleri gibi (Restore) yıkıp talan etmekmiş.. Evin şimdiki sahibi senede bir kaç hafta gelir kalırmış burda. Gelişigüzel yerleştirilmiş bir kaç parça eşya ve zenginlik katsın diye mi bilmiyorum heryerde değişik içkiler ve gereksiz bir sürü tablo,şamdanlık,saten perdelerle dolu.. Duvar diplerinde üç erkek,bir kız çocuğun isimleri kazılı duruyordu hala ve hepside ermeni isimlerindendi.Söylentiye göre ev bir papaza aitmiş.Şimdiki evin sahibi zat bürokrat bir aileden.. Ev dışardan ve içerden bakıldığında bin yıllık bir yalnızlığın delhizlerinde,inatla bütün güzelliğini koruyabilmenin gururuyla gülerek bakıyordu yüzümüze.. Beykoz sahilini tepeden gören bu iki katlı şirin evin tarihine ihanet edercesine fütursuz bir film döşeniyordu şimdi.. İçerde,yarı kaldırılmış pencereden uzanıp oynanacak oyunun diyaloglarını düşünüp kendimi unutuyorum.. Posta kutusu olan tek ev olması bende özlemimi bütünleştiren, duvarları asmaağaçları kaplı Smirna’da ki Boşnak evini anımsatıyor.. Postacısını kaybetmiş bir çağda olmamıza rağmen, hiç okunmayacağını bile bile belli aralıklarla posta kutusuna gizli mektuplar bırakmak istiyorum. Güneşin doğuşunu bahçeden izleyebilmek için geceyi burda geçiriyorum bu gün..Ona pragmatik bakmadığım için havanın kapalı ve bulutlu olması içimdeki sevinci ve heyecanı hiç etkilemiyor. Turgut Uyar’ın güneşten çok,göğe bakmasının nedenini çok daha iyi anlıyorum şu an..Güneş doğmasa da Gökyüzü hep orda ve her mevsim ışığıyla aydınlatıyor dünyayı..Öyleyse her günbatımı bir gündoğumu mu dur.. Yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlamıştı ev. Çarpık bacaklı kız heyecanla son makyajı yapmak için kendini karavana atıyor. Güzel görünmezse biliyor star olamayacağını..zengin oğlan fakir kızın yerine vitrinlere aynı tornadan çıkmışçasına güzel oğlan,güzel kızlara bırakıyor.. Üç on paraya sabahtan akşama dek itiş kakış bekletilen figüranlar ve fırıldak prodüktörlerde gelmeye başladı.Ben bunlara fırıldak dedikçe öfkeleri gözlerinden ateş çıkarıyor herbirinin biliyorum. Fakat nedense hiçbir prodüktör fırıldak olmadıklarını savunamamışlardır.. Literatürdeki tam karşılığını söylüyorum çünkü.. Tarihin bütün akışına güzelliğini koruyarak tanıklık etmiş ev nitekim bu fırıldaklar tarafından acımasızca talan ediliyordu. Öyle ya film dolar pompalasın tarih kimin umurunda.. Yeri değil yoksa bu güne kadar nereleri nasıl yakıp yıktılar hepsini yazsam kimsenin ağzını bıçak açmaz.. Filmin adı,başrol oyuncusu ve değerli bir emeği nereden alındığı belli olmayan eklentilerle arabeskvari formatıyla şimdiden kendini belli ediyor.. Duyguyu insani boyutlarda aktarmak kanayan bir durum olmuşsa eğer bunda kim suçlu?..Yönetmenin sorumluluk duygusunu ne derece kanatır diye bir soru var ve heryerde ilk önce bunu sorarlar.Oysa sistemin herşeyde olduğu gibi filmide piyasa ekonomisine bağladığını pek tartışmak istemez kimse.Hiçbir filmin tanımıtında gişe kavramı teğet geçmez neden?. Çünkü sanatı gişe ve reytinglere indirgenmiş bir zihniyet sözkonusu.. Herşeyde olduğu gibi sanatı da cadılar cehennemine çevirdiler.. Neyse, kimseye görünmeden mekanı terketmek için hızlı adımlarla bahçe kapısına doğru ilerliyorum. Şimdi ve sonrasında neyi nasıl anlatırsam anlatayım hep eksik kalacak. Sesim nerede kaldı bilmiyorum.. Sesim deyince geçenlerde bir söyleşide yanıma on iki yaşında bir çocuk geldi ’sesin çok güzel fakat hüzünlüde’ deyince buna sevineyim mi güleyim mi bilemedim..konuşmak istedim onunla. Eğilip selam verdim fakat annesi seslenince dönüp bir daha ’sesin çok güzel’ diyerek uzaklaştı..Kalabalığın içinde kaybolup gitti.. Ona söyleyemedim,oysa ne anlatırsam anlatayım bazen hayatın kalabalıklığında yenik kalıyor işte..Yanlış adreslerden dönüyor.. Bazı zamanlar çok sevdiğim mektuplar da kurtarmıyor yenilgimi.. Senin dışında hiçbir şeye yazmak gelmiyor içimden.. Seni sevdiğimi herkeslerden gizlediğim için darmadağınık öyküler tutuşturuyor yüreğimi..Bir mektupla neyi anlatabilirim ki.. Yüreğim gülistanından rüzgarın dağıttığı özlemlerime ve düşlerimde açan kırçiçeklerinin yağmalanmasını hangi harf eksiksiz söyleyebilir ki. Cem Güneş diyor ki ’Ben toplayacağım yıldızları/sen yeterki göster bana kuzey ışığını../..yarıda kalmış bir aşk kalbi buzlaştırır’. Cem abime soramadım fakat bu sözleri söylediğinde muhtemelen bir gün ihtiyacım olacağını düşünmüş diye söylenip durdum gün boyu.. Oda biliyor dilimde hep aynı sözlerim.Ben toplayacağım harfleri sen yeterki ara sıra da olsa ’çağırmalar’ yüklü cümleler kur.. ’Bırak bu mevsim sardunyalar boylansın içimizde Bırak ellerim izini toplasın Gözlerinden başka ne düşer gözbebeklerime (Gör bak Kimsenin üstlenemediği bir aşka öyle bir geleceğim ki, sen bile şaşıracaksın) Dolmayalım Yeryüzümde Gökyüzü yaralarıyla’ 13-20 Mart.2013.
Öylesine Işıltılı ki etraf şu an
tutunduğun bir sözcüğü sallasan bütün yıldızlar avuçlarıma düşecek pencereler sonuna kadar açık şehir güzgülleri kokuyor ben kendimden çözülüyorsam ne çıkar içimde puntosu büyür ya söyleyeceklerimin Şimdi istanbul’da serin Cumartesi ve Smirna’da yer gök yakamoz ya tutar yerden göğe bir aynanın içinden yürürsün geceye Bütün sokaklarımı birleştiriyorum bahar renklerinden kokulu kağıtlar taşıyorum ceplerimde gezici mektuplar da dünden hazır çılgınlığım bir bisikletin selesinde her çocuk düşlerine sığdırabilsin diye masal sularıyla ıslanıyorum Bahar son ıslığını çalıyor gecenin son yolcularıyla vedalaşıp düşkentine el sallamadan az evel şehir mahçup şehir şaşkın ve hüzünlü tebessümlerini döküyor ardımdan korkuyor,umutlar ektiğin bir şehirde toprak toprak dağılmalara nerdeyse unutmuştu asırlık bir davetti bu herşey bir yana içime doğru yitirip gitmek değil miydi aşk ’Birbirine benzeyen iki harf gibiyiz dil sürçse birimiz söyleniyoruz sen bana şahdamarımdan daha yakınsın’ |
Aşk acısı çekmek gerekir, acısını çekmeyen aşkı nasıl bilir. Nasıl çekeceğiz aşkın acısını. Bazıları bunu yanarken, yakmak olarak görüyor. Yana yakıla ağlayanlar, ağlaya dursun bir kenarda. Aşkı aşk yapanın acı olduğunu sananlar aşkı acıtmasın değil mi şair. Çünkü aşkı aşk yapan yanarken yandım demek değil . Aşk acısını çeken bilir ki aşkı aşk yapan ışığıdır. Diyor her mektubunuz, şiiriniz.
Yalnızım... Diyerek adımlarken geceyi, rüzgargüllerini üfleyen, kokuları getiren rüzgara selam olsun. İçimizdeki çocuğun gece düşlerine, gece yürüyüşlerine sevginin adımlarını üfleyen rüzgara selam olsun...
Ne kalacak bizden geriye? Rüzgar silecek ayak izlerimizi, geceye yürüyüşlerimizi?
Ne kalacak bizden geriye?
Şair diyor ki;
"Eskimeden,eksilip çoğalmadan,böyle yapayalnız,böyle dupduru
bir şekilde..Yıllar ne kadar çabuk geçip gitse de tarihe not düşecek bu tutkum."
Yüreği elinde, yaşı onsekiz çocuklar tanıyorum...
Tahrifat...
Bu konuyu konuşmasak...
Hayır diyeceksin biliyorum şair. Hayır...
En çok bu konuyu konuşmak gerek.
Kıyısında saatlerce baka kaldığım eski Beyoğlu evleri, caddeler, sokaklar, yüzler... Yüzlerce yüz. Yüzlerce insan. En çok da sevgi, tabiat ve insancıl duygularımız. Sesimizin saklandığı yüzlerce ev, eser tahrif ediliyor. Hele de yaratışımızın, varlığımızın sebebi, sırrı tabiatımızın kopmaz parçası aşk... Tahrifat... Bu konuyu uzun uzun konuşmak gerek.
Sadece bu yüzden uzun uzun yazmalıyız değil mi?
Ne kalacak bizden geriye?
Aşk.. Aşk.. Aşk..
Acıyı, yangını öfkeyi yazmak kolay. İş ki yazabilmeli insan bir düşü...
Aşk diye, Aşk ile...
Tebrik ve teşekkürlerimi bıraktım güzel sayfanıza.
Saygılarımla.