Günseli
“dünyanın insanca yaşamayı ve ölmeyi bilen bütün kadınlarına, adamlarına ve bu hakikat üzere büyüyen çocuklarına…”
bu saat Günseli, bu vakit… bu vakit bana biraz erken geldi hep erken değil midir zaten ayrılığın karanlık vakti? ekmeğimiz bitti, suyumuz bitti cepheye giden askerler gibiyiz şimdi gülüşü boşlukta yankılanan çocuklar gitti omuzlarımızda terkedilmiş biz hüzün anadan üryan kaldık hayatın içinde bıçak gibi bir rüzgardı, soğuktu, esti döküldü üstümüzden üstümüzde ne varsa dilimiz dilenci dili bir kırık umut, bir yudum sevda için dağıldık sokaklara ah Günseli, güzel Günseli! şimdi gidişin bu ülkenin en erken vakti elbette isminle türlü oyunlar yapılabilirdi gülüşünde saklı bir çöl akansular, duransular ve isimsiz sular içinde gözlerinde yeryüzünün bütün nehirleri henüz boyanmamış bir tabloya dönüşebilirdi nasıl desem işte? sana bakan herkes herkesi yeniden sevebilirdi hem nerede duracağımızı bilirdik biz kimse otobüs duraklarına isim vermezdi kaybolurduk durmadan yetişecek hiçbir yer, hiç ama hiç varolmamış gibi bu aşkın ızdırabı kendinden menkul Günseli tel tel olur dağılır aklımda ne varsa gözükara bir şiirin ateşten kelimeleri çözülür ellerim adının baş harfiyle korkarım, tamamlayamam adına Günseli derim bir şeyler yerini bulur iyi olur böylece oturur en baştan yazarım bütün o şiirleri |
sevdim kelimelerini şiirin..
saygımla..