Ahh Sofia
dışarda kalırdı hep adımların
eşikten içeri giremezdin Sofia çağlayandı ruhun beyaz düşlerde bir odaya iteklendin, atıldın küçük pencereleri vardı başka çatılara açılan koca bir nehir akar giderdi önünden ellerin darmaduman saçılırdı yerlere kitaplarda esamesi okunmazdı adının sen öylesine saf temiz bir sayfada alel acele atılmış imzaydın belirsiz duygularda, ya da yitik kapı ağızlarında otururdun önceki sen acırdı sana gülerdi sonra ahmaklığına hüzün yazdılar bütün yüzlerine kendini boşadın sofia eteklerin epriyip döküldü de dönüp bakmadın bilmeden uzun ağıtlara koştuğunu çevrende dolandın durdun dönme dolaplar gibi bilerek bir öykü bıraktığını yarına kendinden başka kimsen olmadığını anladın gördün gerçek yüzlerini insanların çıkardıklarında maskelerini önceden de sezerdin ya azıcık yüzde yer değiştiren bir çizgiden ne maymunlar dolaştığını alınlarında yine sen acırdın be sofia en kötü hallerinde onlara bakıp gülümserdin isyanı öğrettiler diline, kalbine kuşku soktular sorguladın nicedir elinden almaya kalktılar sorularını dönmezdi ki dışın içine nasıl ağlayacaksın söyle ahh sofia! 7. 4. 2013 / Nazik Gülünay |
Beğeniyle okudum.Sevgilerimle..