Sayıklamalar -II-
gitmekle kalmak arasındaki kararsızlık gibi miydi, neydi?
ağlamakla gülmek, lambaları yeni söndürülmüş karanlık bir odaya girmek, girerken titremek. bir türlü çıkaramıyorum şimdi. ne deniyordu sensizliğin bu geçişken haline? bir türlü çıkaramıyorum ama… kimse diyorum, benim kadar anlamsız bakamaz galiba giderken bıraktığın şu toza dumana. dur biraz, otur önce, soluklan! iki kişi olmanın da kendi acısı var, biliyorum… sensiz yine de kurulur sofralar, elimizde ucuz sigaralar, yine çıkılır yaz akşamları terasa. eski arkadaşlar gelir, kim bilir? belki yenileri edinilir. önce sarhoş oluruz, sonra yeniden yatırılır memleketin durumu masaya yeniden yaşanır İstanbul’un o ilk-bindokuzyüzseksenbir-baharı sarışın Rum çocuklarına inatla Türk isimleri verilir tekrar tekrar düşer vurulan esmer delikanlılar toprağa biliyorum… ama sen dur biraz, otur önce, soluklan söyleme hemen, hatırlatma o eski ateşi öyle ki, yeniden yanıyor şimdi yemyeşil bir orman içten içte bilirsin, sıkışınca tabiatı yardıma çağırırım ben “dağdan gelen soğuk sular! söndürün artık bu cehennemi” kim ne derse desin… bana biraz daha lazımdın. o bir türlü doyamadığım saçlarından, dalga dalga bir hasreti doğrulayan. rüzgarda dağılması geliyor aklıma Çengelköy’de, denize komşu bir çay bahçesinde, işte, diyorum “kimse rüzgara daha güzel bir bahane veremezdi” durmasın, ama hiç durmasın, hep essin diye yeterince yoktun zaten, biraz daha olmasan ne çıkar. pazar yerlerinin akşamüstü terkedilmişliği çıkar. bozkırın tam ortasında köhne bir tren istasyonu sessizliği, yani, İç Anadolu’da, küçük bir kasabada, buğday-başak bir yalnızlık çıkar. biraz daha olmasan ne mi çıkar? yepyeni bir sen çıkarsın ardında bıraktığın bu tozdan dumandan. |
yepyeni bir sen çıkarsın
ardında bıraktığın bu tozdan dumandan
kalemine sağlık
saygımla