ÇIKMAZ SOKAKTA
on beş yirmi adımlık bir yoldu
-çıkmaz sokaktı- ama yazmazdı adı kaç kişi yaşadı orda. bu sokaktan başları önde geçtiler kendileri yazmış gibi bu çamurlu kaderi kader değildi aslında şu duvarın önünde yıllardır duran taş kadar gerçek, eğreti günler orda tanıdım seni küçücük omzunda taşırdın dünya bir dünya kederi bir omzun hep yere eğik aklında ayakkabındaki delik değildi harçlık verememesi babanın okul değiştirmenin hüznü sanki koca bir boşluk vardı bir yerde oraya düşüverecek gibi bir his alırdı gözlerindeki feri geride kalmamıştı köy, evi az önce bandğın pekmezde, peynirde cümbür cemaat, ma aile aynı tasa kaşık salladığınız erik hoşafında yürüdüğün bir kaç adımlık çıkmaz sokakta aynı sofrada otururduk tufran sallardı annelerimiz bazlama pişirir, çocuk doğururlardı bir kuma daha gelirdi üstümüze az daha dönerdik içimize bir salkım üzümü paylaşmanın sevinciydi bizi ayakta tutan güldüğümüzdü arada; olura olmaza fay hattı yoktu da aramızda neydi sonunda bu yıkıntı, korku bu göç, bu geri dönülmez gidişler o günlerden sevmişiz birbirimizi elimizde kitap, defter, kalem okulculuk oynamışız beynimize kazımışız birbirimizin resmini resme yansımayınca gerçek yüzümüz düşmüşüz yataklara ayağa kaldırmış ufacık bir umut birgün göz göze gelmek umudu aynı sokakta yine dalye atar gibi taşlara nice asvaltları çiğnemiş ayrılığa dahil olacak geçmiş yıllarda! 9. 3. 2013 / Nazik Gülünay |