İÇİMDE GÜNEŞ PATLAMALARI
-gün ortasının ıssız sahilinde, korkulu bir rüya seansıdır-
konu: sen ve İstanbul. son yeşil yaprağımı da, çürütmüş olacaksın ki yüreğimde ne zaman soluk almaya kalksam, sensizlik damlıyor içime. bu kuraklık biliyorum, belli ki ön habercisidir kıyametimin vahada seraba dönüşüdür, dağlarımın sönmeyen ateşinin. şimdi..., İstanbul’a ağlıyorum senin gözlerinle, acaba ona neler olacak. masalların “bir yokmuş” una yazılırken Üsküdar, “bir varmış” içinde kaybolacak mı Salacak. /hayra alamet olsun, bulut üstünde olta sallayan bir çocuk var kız kulesini eteğinin ucundan ya da seni, belki o çocuk yakalar/ * * * -yazılamayan şiirlerin dumanında, yüreğim islenirken bil ki— konu: sen ve sensizlik. çocuksuz salıncakları, rüzgârların sallandırdığı bir gecede ilk yazdığım şiir düşüyor aklıma, uçuşan bir etek üzerine. üç-beş kişiydik belki daha da çok, hepimiz hayli küçüktük en güzel şiiri kim yazacak diye, ne de güzel dövüşmüştük. anla canımın içi..., elimdeki boş kağıda dolu gözlerle bakıyor, seni görüyorum. son şiir dizeleri esir düşünce yazmayan kalemime, yangınımın ortasında, kendimi dövüyorum. /hiç açık vermese de, kapıların pas tutmaya aç kalmış kilitleri tanıdık hecelerle dönüyor, derin mahzenlerin baskı makineleri/ * * * -ayrı kutuplarda, aynı ışık kırılmalarını seyrediyordur güneş- konu: sen ve daima sen. yani içimde öyle bir ateş topu, dolu dizgin yol alırken beynime renklerim çıldırıyor, en bilmediğim dansların çılgın figürlerinde. bunun sonrasında artık, ne yapmak istediğini bilmez masumiyet attığı her adım bir başka firar, her sonuç kendi kendine cinayet. sabret..., tam ortasından kaçıp, en uzak noktasına düşeceğim dünyamın. enlem ve boylamın “hiç” kalacak o sınırsız duvarı, “esas kız” ı sen olunca, korkulu rüyalarımın. /birazdan patlayacak içimdeki bütün güneşler, çok iyi biliyorum milyonlarca yıldız olacağım hepsi de sen, şimdi bunu bekliyorum/ Cevat Çeştepe |