Ateş Üstünde Yalınayak
Yaseminlerin pembe aşsın akşamları Fidan,
Karanlıklar, nihavent seslensin çağlayanlarına, Düş kurgularında bilinç altında beni de işle, İşle de sıkılmasın canın, Zaman ayrılık senfonisini çalmaya başladığında. Yalnızlık nöbetlerinin kaçıncı kıvrımında, Yuvarlanmışsan sırımlı ağlarına bu sırımlı dönencenin, Harman etmiş gibisin tutkularını, Kavrulmanın çekilmez Eylül randevularında. Tutuşturmuşsun da belli, çakmak çakmak yüreğini, Kavak yellerinin yazılara sere serpe saçıldığında, Ve yansımış kanadına turnanın, Akşam kuruntularının gümüş rengi pul pul. Bu kaldırımlarda çamur bulaşmaz ayağına Fidan, Türkünü çekinmeden söyle rüzgara karşı, Zamanın hızlı temposuna aldırma sakın. Vuslatın saniyesi bir ömür çünkü, Bir ömür,gönül ikliminin kuştüyü güvertesinde, Amaçlardaki renk sarhoşluğunu görmüşsen güzün, Her tonunda nakışlanmış bir yanı var, Bir yanı var, gökkuşağının fark ettin mi? Hani sormuşsundur sabah mahmurluğunda,esen yele karşı: “Nasıl tutar bu sıtmalı bestenin mayası” diye, Düşündün mü, bazen çelişkiler armonisinde yaşanır, Bu step serüveni, ateş üstünde yalınayak... Yanmaz nasırlı ayaklar, hissizlik diz boyu, Derinlere bakan nazarlar bir bilmeceyi çözer gibi, Deler geçer uykuyu, gecenin sessizliği, Deler de geçer, bilmezler bir bestenigarda, Söylenen melodi, uzar da sabahlara yorgun argın, Ateş üstünde yalın ayak. Muzaffer Eker |
tebrikler Üstat