MAVİ BİR SABAHA DİZ ÇÖKMEK
Bırakma demiştim vuslat şerbetini,
Mevsimin son saat vuruşlarına, Uçuşup giden buğulu hayıflanmalarda, Düşen bir gazel hüsranı yakalıyor gözler, Ve soğuk uykular hep tepelerde noktalıyor ölü hülyaları, Işıksız düş kaçkını hülyalar alıp giderken mat figürleri, “Derelerin çağıldamasında maziyi beleyemezsin” demiştim, Tereddütlerin kol gezdiği, Korkak duyguların boy verdiği kuştüyü yastıklarda. Cama vuran her yağmur damlasının, Kulağında oluşturduğu ezgi, ninni olurken, Dudaklardaki çaresizliğe. Belliydi, tül perdeler üzerine, Renksiz görüntülerle bezenmiş kalın bir örtü daha çekeceğin. Akşam yalnızlıklarını iple çektiğini okumuştum, Havada yayılan nazarlardaki kaçamaklardan, Her adımında bir kuşun izi okunuyordu parkelerde, Ve her atışında yüreğinin, Bir takvim yaprağı daha dökülüyordu, Gri duvarlardan sonsuzluğa. Yakalayamıyordum, tutamıyordum, Boşuna çabalıyor gibiydim. Ama yine de haz veriyordu, Koşup giden mevsimlerin ardından, Gözleri ufka dikerek birkaç cümle, Diz çökerek, mavi bir sabah için, Ve her uykudan:”Gün bu gün, Acaba doğdu mu ?” diye uyanmak, Haz veriyordu.. Muzaffer Eker |