BUZ TUTAN KEDİLER
... karlar altındaki bir şiirden, “buz tutan kediler” hikayesi...
ama biliyorum ki siz bu hikayeyi okumayacaksınız. * * * -kampanalar mecburi intihar sırasındayken, haddehane kapısında. bana uzak sabahların soğuk güneşlerini hatırlatan uzayan rayların ölü makastarına, gönderirken rahmet çiçeğini bütün trenlerin penceresinden, gözyaşlarımla öperim gidişleri öyle bir öperim, öperim ki, sevgilim benden gider, alır yanına öyle gider, bütün mevsimleri. /terk edilen peronlarda ölmeye yatan bir kedideydi gözleriniz, siz, gözyaşlarımı onun için göremediniz/ ..., -siyahtan başka bir rengi kabul etseydi eğer, katran beyaza boyanırdı. her kilometre taşında başka renk veda çiçeği açan o yolların sonunda, bilerek bir bilinmez istasyonun beklediğini otobüslerin egzoz gazından, ölüm gibi yudumlarım terk edişleri ölürüm, hem de öyle ölürüm ki, yürekte kandil söner, dünyanın ışığı söner, biter kalkış saatleri. /son çığırtkan verirken aldığı en son nefesi yanında değildiniz, oysa ölen bir kediymiş, nerden bilecektiniz/ ..., -sen ey, ufuk çizgisindeki son gemi bacası, çek artık dumanını içeri. sahilimizin kumdan kalelerini savuran dalgalardan öcünü alır gibi terk edilişlerin, ah bir de bırakabilsem iskeleyi boynuma seni bağlar ve batırırım, o iskeleden kalkan gemileri beraber boğuluruz, hem de öyle boğuluruz ki, terk edişler sonsuza kadar terk eder, sözlüklerdeki yerlerini. /iskelede de yalnız bir kedi vardı, o biraz ben, biraz da sizdiniz ama siz bu şiirde kendi üstünüzü çiziverdiniz/ * * * çünkü bu hikayeyi zaten biliyordunuz. çünkü sizin de başka şiirlerde buz tutmuş kedileriniz vardı... Cevat Çeştepe |