Kıryık Gülse
Kıryık Gülse
yağmur yağıyor, bana portakallı çıplak bir kadını resmediyor kahrıma uzanan yollardan gelip bir küçücük ateş istiyor sanki uzunlamasına portofino’da değilmiş gibi elim. mayısa doğru açan çiçekleri sever annem çok şeyden biriyim yalnızca bütün golgotha anılarımı gömüyorum sislenmiş bir gülün akşamına. nasıl karıştırmamalıyım insâncıkları! hem gidilmemiş yollardan döndüm. bilirkişi raporu cenâzem de kalktı, nasıl inanmazsınız bu genç yaşlılığa? şimdi ot kokusunu zorla düşürdüğüm, toprağı en azından hissedebildiğim dışa gideceğim. güzel bir ölü olarak, şiir toplamaya… burasına kadar tamam mı gökyüzü dillendirmenin türküsü ve suç yüklü güzel atom amcalar, ağbiler, yürüyen kediler tezgâhtarlar, bitirim bilirim başımı döndüren kadınlar dünyamı döndüremez gece ot gibi kokuyor sanki üzerimde ve içimde bu boşluk zehir yalnızlığa tutunup en iç uçurumundan yaşâmın kırışmamış ama kül olmuş günlere düşüyorum kırışmamış ama kül olmuş- dikkâtimi çekmek istiyorum! tekrir mor öksürüğümle niye koş koydurmadılar yoluma Nilgün’ümle? bilirsem bilesin, bildiğin bildimdir… kapkara tirenler güneşin alnı telâşla terle kinle kapanmış o küçücük evdeki buse yağmalamaları utanç saatim, tansiyonum haritam, ezber ağırlığım sanki sonbahar anlatılmamış bir yaprağım oracıkta öyle hissediyorum gidiyorken gitmemelerin sonsuzluğuna. yağmura yağıyorum, yine tersinden yaşıyorum acının çekirdeği tadı güzel toprak kokusu… Payanda |