YaşamakŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Kıyamete az kala...
Hayat, boş bir arsaya ölü gibi uzanmış uyuyor, akrebi sızlayan saat billuru dökülmüş gökyüzü, yoksul kalbim, ateş pahası bir hiçlikte göğü yaraladığımız yere takılıyor gözlerim bıkkınlıkla sancılanan bir kaç yıldız parlaklık ayıplanmış bir coğrafyadaymış gibi kıpraşıp duruyor doğduğum ağustos sıcağı çok uzaklarda rüzgâr ve yağmur İnsanlığı diz çöktürüp, pişmanlık ve suçlulukla başlarının en diplerine eğilmelerini istermişcesine şiddetli Ve sessizliğin gazelinde o muhteşem gökgürültüsü Tanrı çok kızdı gözlerimizin rengi uyusun daha hayat kirlendi artık biraz intikam yaşamanın soluğu öldürdüklerimizin içinde!!! çocukluğu çalan sokaklar eriyor nereye saklanacaksınız sonsuzlukca sürecek bu yağmur sabunlayın teninizi hani nerde büyük adamlar, kandırsa ya yine kalabalığı ağlamayı unutanlar şimdi ağlar mı giderken götüremediklerine o son anda öğrenirler mi, insancıklar insanlığı acaba kararmış hırslarıyla aniden kül mü olurlar yoksa sonsuzlukca sürecek bu yağmur kokudan sıyrılacak o kimsesiz sırlarımız tanıdığımız tüm şehirler kederlerinden arınacak yüzümüze bakmadan kaçıp gidecek türküler öğrenirdik o zaman düşleri halaysız bıraktığımızı düşleyip düşleyip düşeler yazdığımızı ay patlatsın şimdi kahkahayı, kavruk aşk şiirlerinden kurtuldum diye yakamozlanmaz da artık sesimiz, mehtap ısırsın dilimizi yalanmış yazdığımız her harf, merhametin hakkını veremeyince tüm çocuklar bir masala saklanmış mahcup bir tek cümlemiz kalmış ’Affet Allahım’ bitti yaşamımızdan gövdemize yapışan ne sıkıntının, ne kasvetin ne aşkın, ne eğlencenin ne gözyaşının, ne kahkahanın önemi yok ne ipin önemi kaldı şimdi, ne sehpanın ne cezanın önemi kaldı, ne affın ne sınırların, ne haritanın sıralasak yazdığımız şiirleri göğe doğru imlası bozuk inancımız yüzünden denizler olmadan boğuluruz kurtuluşu yok bedenimize emanet hayatı bir saniye daha yaşatabilmek için ne çok severdik birbirimizi oysa bilemedik ne derin şeymişsin sen be yaşamak |