Yeter Artık!
Gece çöktükçe güneşin üzerine
Diz çöküyor göz kapaklarım Kuyuya düşüyor gölgem Bir düşün peşinden giderken. Bir film fragmanı gibi sanki hayat Gözlerimizin önünden akıp gidiyor. Feodal bir mezarın başında Kendi katiline ağlıyor bir ölü Ve kendi ölüsüne gülüyor bir diri. Bağlanmış ihanetler birbirine, Bir örümceğin salyasından akan kanla. Çok iyi biliyor ölü yıkayıcıları Bin yıl kalsa da bir güneşin altında Asılı kalır göğün en kızgın bulutuna Kurumaz yine bir çocuğun gözyaşları. Ağlatmayın çocukları diyor bir anne Ağlarken kendi çocuğunun ölüsüne Dile geliyor annesinin kollarında bir bebek Ben faili meçhul bir ölü değilim; Yaşamak fiili meçhul olan bir diriyim diyor, Sonra sokak aralarına doğru koşuyor İp atlayacak ömrünün geri kalanı. Anılarını satarak geçimini sağlayan Bir baba yıkılıyor dizlerinin üstüne. Elinde eskimesin diye hiç giymediği Çocuğunun kırmızı kundurasıyla. Sere serpe yatıyor eceli, Düşüp kaldığı yerde. Gölgesi son nefesini vermek üzere Hayatında ilk kez ölecek o da Elleri kınalı çocuğu gibi. Yeter ulan yeter artık Bize ayrı bir dünya lazım Açın tüm pencereleri Fırtınalar içeri girsin. Yakıp yıksın nefret dolu duvarları Ayaklansın kırılan umutlar Dirilsin korkularına mahkûm olanlar Paletler ezip geçsin göğsümü Hayat öldürsün artık, Kuvözlerdeki erken ölümü. Not: Kıymetli sesi ve sadasıyla şiire olduğundan fazla değer katan Bay Poésie kardeşime çok teşekkür ederim. |