Bir Kelebeğin Umudu
Ben doğarken bir ana doğurmuşum,
Babamın kulağına ismini fısıldamışım. Saatler çok yorgunmuş uyuya kalmış Dünyanın kapısı çalınmış erkenden Bir tıkırtı duyulmuş âlemin boşluğunda Filiz açmış, ötelerden üflenen bir ruh Paspasın altındaki anahtarla açılmış İlk düzensiz nefesimin vernikli kapısı Daha ana karnında öğretilmiş bir aşkla Çok geçmeden seni sevmişim; Ondan sonrasını hatırlamıyorum Kimi rivayete göre o gün ölmüşüm Kimi rivayete göreyse hala yaşıyormuşum. Sen arkana bakmadan gittiğin günden beri Evsiz barksız ve sahipsiz kalmış hüzünlerimin Derme çatma, viraneye dönmüş eviydi yüreğim. Gece karanlığı gözlerimi kapatırken elleriyle Tıpkı yolda kalmışların ağırlandığı bir köy evi gibi Zihnimin ücra köşelerinde hep seni ağırlıyordum. Kromozomlarımdaki eşit olmayan dağılımların Pişman bir rüzgârla zihnime taşınmasıydı aslında Seni bu denli özlememe yol açan biyolojik sebep. Bir türlü iflah olmayı beceremeyen sevmelerimin Ruhuma attığı sancılı dikişlerin izleriydi gözlerin Doktorlar söylemeden bile anlaşılıyordu zaten; Gözlerinin tüm bağışıklık sistemimi çökerttiğini. Halbuki yontma taş devrinin yontulmuş uykularında Primitif çağların görülen ilk düşüydük biz. Hatırlıyorum o günü Sineme düşürdüğün kıvılcımın tesiriyle İlk ateşi de ben bulmuştum. O gün kıtaları ikiye ayırmıştık; Sen bana karşı soğuk bir Antarktika oldun Ben ise bir ömür senin için yanan Ekvator. Sen gittikten sonra yüreğim; Kanunsuz bir aşkın miting alanı gibi oldu Ne kadar acı varsa bir araya geldi bu meydanda Bütün korsan düşlerim toplanıp seni çağırdı Kalbim bir jop gibi suratıma çarptı hatıralarını Barut kokusu alıyor sanki yüreğimdeki ateş Düşüp öleceğim bir kaldırımın kenarında. Rahminde daha doğmamış ağıt saklayan kadınlar, Oturup ağıtlar doğuracaklar yitip giden gençliğime Öldüğüme belki bir tek kelebekler sevinecek Kendilerinden daha genç ölenler de var diye… |