Sis Basıyor UykularıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın fırtınayı pusturanım
kelimeleri dövüp okşayanım su damlalarının yazarı doğrudur seni her okuduğumda dönülmez bir yolculuğa çıkar içimdeki ebabil pasaklı rüyalardan uyanırım sen saçlarıma üfle hayatı görürüm ben kuşların inanca çağıran bakışını gözlerimde çoşkun bir akarsuyun açık denizler özlemi dilimin ucunda mavi sarhoşu şarkılar ..
pasaklı bir rüyada unuttum tarağımı
saçlarım gibi nizamsız olabilir mısralarım soysuz olurum, küfürbaz olurum Tanrılar bile çıldırabilirken yıldızları ısırırım kime ne mevsimleri giyotine yatırırım nerden başlardık üşümeye, nerden başlardık terlemeye nerden başlardık ölmeye!! kendi yarınımız, bakışlarımıza örümcek ağı örmüşken bir tutam kış uykusunu kendime ayırırım aforoz edilsem tırnaklarımı yediğim kentlerden kanamalı edebiyatın sargı bezlerini çıkarırım kime ne sesimi, yoksulluğa çare bulamamış sokaklara yollarım köpeklerle bir olurum, ulurum ulurum kentlerden kederli tüm akşam üstlerini sırtlarım taşınırım, trenlerin gelmediği ücra kıyametlere kışkırtırım çocukları, mutsuz derslere girmesinler tarih bile unutuyor aklına sevgi yapışanları sabrım yenik düşmüş isyanıma ateşle seviştiğim karanlık üzgün ben kimseyeye ağlayamam ama bayram gelmeden el de öperim pusulasız cinnetlerime yol da veririm size ne nihilist bir şairin son intiharından bir çığlık gibi düşüp denizin altından mor ahtapotlarla cee yaparım sakın! ambülansa gerek yok sevmiyorum kirli sakallı doktorları diş çatlatan tabletlerle öldürüyorlar arzuları aslında , o ilaçlardan kuşkulanmama gerekte yok her haberleri izlediğimde kalkıp gidiyor beni cici kız yapan, herkesin pek sevdiği şu gülümseme:) bu ülkenin vaatlerini dinlemeyeceğim artık kaçın bu şiirden uysal bir kelebeğin kanatlarından düşeceğim çekiştireceğim bulutları gırtlağımda inleyen şiire biraz su isteyeceğim mevsime aykırı bir yağmur yağar belki yüzümün içine bakmayın toprak gibi kokarken öte çağlardan, kamyon kamyon taşınmış iniltilerinizi duyuyor rüzgar o bile grevde, artık serin serin değmeyecek teninize güneşin ellemeye korktuğu bir dağ gibi ağzını bıçak açmayacak çocuklar karanlıktan düşlerine ulaşana dek öylece duracak cehennem budur, yanın bu ağustos bana ne sus tozları, zamanın bu bölgesine serpilmiş gözçukurlarınızda tepişirken öfke kimler dikti dilinizi huysuz çenelerinizde gül yok sabırsız karıncalar koşturun siz ıstıraba nasıl bir coğrafyadır ay bile hırpalanmış kamu vicdanının yükü ağır, iki büklüm eğilmiş pıhtılaşmış kan kokusu, ürkütmüş çiçekleri siz kaçırmayın magazin haberlerini var ya ,örteceğim eylülün üstünü kocaman bir türküyle bebelerin mezarında yeşil otlar bile sızım sızım sızlarken aşıkta olamayın, şiir de yazmayın bana ne korkularınızı oyalarken öcü ülkelere iteklenmişsiniz amerika, elinde manda iğnesi bekliyor sizi hep beraber ağlayamıyoruz madem ölmüş ülkelere el fatiha doğduğum günleri arıyorum unutmak istiyorum tüm bildiklerimi size ne... |
işte bu şiire şapka çıkartırım ki...
nasıl olmuş da güne gelmemiş hayret!!!
senin her şiirin güne gelesi, ama bu şiirin gelmemesine doğrusu şaşırdım.
Neyse canım, yazmaya devam, ısıra ısıra yıldızları he :)