Kelebeksiz dört yoz duvar1 arar dururum bağnaz hocaların çivilediği dört dörtlük ellerim nerde? bir tel görünmeyen başımın içinde dönüp duran genç dürtüler ağlamamak için dişlerimi sıkıyorum nasır bağlasın sinirlerim duvar yapıcılar, ustalar, ameleler yetmiyor yüzümü peçelemeye duvarlarınz yetmiyor ellerimi kesmeye düşleimi öldüremedi ahiret zebanileri özgürlük yıldızını kırpanlar kanatlarıma ekleyeceğim yeni kanatlar nerde? göğün maviliği eksik güneşin sıcaklığı pır pır yıdızlar gecede kayan yıldızlara bakıp ağlamamak için saçlarımı döküyorum beyazlar ekliyorum karanlığına dört yoz duvar kelebeksiz, güneşsiz çekmeye çabalıyorum çivili ellerimi su çeker gibi kuyudan dökülsem düz lekesiz toprağa çatlakların içinde bu yaz tohumları oyukların altında toprak karıştıran solucanlar kıpır kıpır başlangıcı şiirin küflü bağlar ayaklarımda yönümü arıyorum ağaç yosunlarından televizyonda makinalar, robotlar ülkesi japonya ellerinden toprak yaratan uzatsam ayağımı dört duvarlı kapıdan uçurumlar hazır diyor ağız birliği yapan herkes kendi varlıklarını örtbas etmiş bir fasulye sırığında sallanan döller toprağa ekince başka sırıkta arka plânda gölge elleri dev anası gölgesi değil el gölgeleri kuramamışlar sendikaları lâle devri sefaları altın kayıkta sultanlar, sırmalı kaftanlar ön plânda ışıklı, lâleli saray geçmiş osmanlı geceleri duvarımı ören benim gölge eden, ellerimi delsem bu köhne duvarları güneş ve kelebeklerle dolsa sinmişliğim görseler elimden gelen işi dokusam kilimin son örneğini fabrikada işçiyim ayağımı kapmış makina sus- pus payı gülümseme ve... cebime üç beş lira 2 kelebeksiz dört yoz duvar suyu, güneşi çalınan bir kitap bulmaya uğraşıyorum gecede iğne iplik bir kitap çözülsün ışık ilmekleri okutulmayan kızların evinde durmaksızıın aşeren anneler bilinçsiz bebe doğuran asker sokakların evleri şimdi dibektaşında dövülen baş ah, o yolunan saç! gidip de gelmeyenlerin duvarları evleri delirenleri almanya’nın ne türk ne alman, ne olağan süslü çerçeve içinde dik durmaya gülümsemeye çalışan bir insan yabanın alt katları ( fukaralıktan oruç tutar, namaz kılarmışız be ayşe teyze nerde bizim aç- açık tahtayazı nerde köln) susuz dere yatağı bildim bileli ki öğrenemedik hangi mantar zehirli daha yakılır tezekler kızlar hanım, oğlanlar ağa yıldızlı göklerin altında (çiğnerler kasnaklar içinde gübreyi ) yıldızsız insanlar kızlar kocaya, oğlanlar almanya^ya kapağı açık bekler, okunacak kitaplar yuva yapar böcekler tozlu sayfalarına itişir kakışırlar birbirleriyle soğuk aldı süpürge! çekilmiş kitaplar yedi kat göğe katık yok sabah, çayın yanına ne yiyeceğiz beş bin eksik versek bu ay kirayı bir gelse pancar zamanı kim sayar yakan güneşi çıkar dört duvarın içinden derisi ayakkabı köselesine dönen Nazik Gülünay / 6. 8.1986 |
katık yok sabah, çayın yanına
ne yiyeceğiz
beş bin eksik versek bu ay kirayı
bir gelse pancar zamanı
kim sayar yakan güneşi
çıkar dört duvarın içinden
derisi ayakkabı köselesine dönen
HAYIRLI GECELER BU GÜZEL DİZELERİ KALEMİNİ GÖNÜLDEN KUTLUYORUM SEVGİMLESİN NAZİKÇİĞİM